31 Ağustos 2016 Çarşamba

Sultan Yıldırım Bayezid Han

[caption id="attachment_1828" align="alignright" width="150"]Babası: Sultan 1. Murad Hüdavendigar Han Annesi: Gülçiçek Hatun Doğum Tarihi: 1360 Tahta Çıkışı: 1389 Saltanatı: 1389 - 1403 (13 Sene) Vefatı: 8 Mart 1403 Babası: Sultan 1. Murad Hüdavendigar Han
Annesi: Gülçiçek Hatun
Doğum Tarihi: 1360
Tahta Çıkışı: 1389
Saltanatı: 1389 - 1403 (13 Sene)
Vefatı: 8 Mart 1403[/caption]

Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok konuşulan Padişahın Yıldırım Bâyezid olduğu doğrudur. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi; Kısa zamanda Anadolu birliğini kurup devleti genişletmesine rağmen, 1402’de Ankara’da Timur’a yenilerek tekrar başa dönülmesine sebep olmasıdır. İkincisi de, hem Emir Sultân Buharî’ye kayınpeder olması ve hem de içki içtiğine dair iddiaların bulunmasıdır. Önce Yıldırım Bâyezid’i tanıyalım.

1387 tarihinde katıldığı Karaman Seferinde gösterdiği kahramanlıklardan beri Yıldırım lakabıyla anılan I. Bâyezid, Sultân Murad’ın büyük oğlu ve veliahdıdır. Bursa’da babasının tahta çıktığı sene yani 761/1360 yılında Gülçiçek Hâtun’dan dünyaya gelmiş ve 791/1389 yılının Ramazan ayının beşinde de babasının şahâdeti üzerine tahta çıkmıştır. Padişah olmadan evvel sırasıyla Kütahya, Hamid İli ve ilk Amasya Sancak Beyliği gibi tecrübeleri bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin Kosova’da haçlı ordularıyla meşgul olmasını fırsat bilen Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ne ait sancak ve kazalara hücum başlattı. Bunu gören Yıldırım, 1390 yılının ilk günlerinde Anadolu birliğini tehlikeye sokmamak için hemen bu bölgeye intikal etti. Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beylikleri Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildirince, hemen 1390-91 kışında Ankara’ya gelerek orada kışlasını kurdu. Sonradan yanına Bizans İmparatoru II. Manuel’i de alarak Karaman bölgesine geçti ve onları ikaz etti. Zaten Karamanoğlu Damad Alâ’addin Bey de firar etmişti. Ege Adalarını vurarak Venedik Cumhuriyet’ine gözdağı vermeyi de ihmal etmeyen Yıldırım’ın bütün hayali İstanbul’u fethetmek idi. Bu sebeple 1391’de 7 ay sürecek olan İstanbul kuşatmasına başladı. Bizans’ın sulh ile itaat edeceğini umuyordu; ama olmadı.

Rumeli’nde gayr-i müslimlerle uğraşan Osmanlının aleyhine, durumu fırsat bilen Karamanoğlu-Candaroğlu ve Sivas’daki Kadı Burhâneddin’in ittifak yaptığı duyuldu. 1392’de Candaroğlu halledildi; İsfendiyaroğulları da Osmanlı’ya itaat etti. Kadı Burhâneddin ile olan savaş daha dehşetli idi. Yıldırım’ın oğlu Şehzâde Ertuğrul’un kumandasındaki Osmanlı ordusu, Çorum yakınlarında yenik düştü. Bu arada Yıldırım’ın kendisi Rumeli seferine devam ediyor ve 1392’de filozoflar diyarı olarak bilinen Atina Osmanlıya teslim oluyordu.

Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan Macar Kralı Sigismund, üçüncü bir haçlı seferi hazırlığında idi. Gerçekten her çeşit düşman milletin yer aldığı 70.000 kişilik orduyla Tuna’yı geçerek Niğbolu’yu kuşattı ve düşman kuvvetler 130.000’e ulaştı. Ancak 25 Eylül 1396 tarihinde Avrupalıların asırlarca unutamayacakları Niğbolu Zaferi kazanıldı ve Yıldırım, artık Halife I. Mütevekkil tarafından Sultân-ı İklim-i Rum ve Sultân diye anılmaya başlandı. Üçüncü haçlı seferini fırsat bilerek yine Osmanlı topraklarına saldıran Karamanoğulları ise, nihâî dersi hak etmişlerdi ve gerçekten 1397’de Konya’ya giren Yıldırım eniştesi olan Karamanoğlu Beyini idam ettirdi ve Konya’yı Osmanlı Devleti’nin Karaman Eyâleti olarak ilan etti. Artık Anadolu birliği sağlanmış ve bütün Anadolu neredeyse Osmanlı Devleti’nin olmuştu. Rumeli’de Balkanlar Osmanlının hâkimiyetine girmişti.

İşte böyle bir dönemde Doğudan büyük bir tehlike geliyordu. Doğu Türkistan Hakanı Aksak Timur veya Timurlenk, fırtına gibi eserek Doğu Anadolu’yu tehdit ediyor ve memleketleri ellerinden alınan ve Osmanlıdan memnun olmayan Anadolu beyleri Timur’u tahrik ettikleri gibi, Timur’un düşmanları olan bazı beyler de Yıldırım’a sığınmış bulunuyorlardı. Timur nazik sayılabilecek bir üslupla Yıldırım’dan bu beyleri salı-vermesini ve kendisine tabi olmasını, şartlarının kabulü halinde, gayr-i müslimlerle olan cihadını takdir ettiği Osmanlı ordusuna yardım edeceğini ifade eden bir mektup gönderdi (Mektup, ‘Rum Meliki Yıldırm Bayezid’ diye başlamaktadır). Buna karşı Yıldırım’ın cevabı çok sert ve hatta hakaretâmiz oldu (Mektup, ‘Ey Timur denen parçalayıcı köpek ve Tekfurlardan daha kâfir olan adam’ diye başlamaktadır).

Neticede kaderin cilvesiyle Yıldırım’ın strateji açısından üstün görüldüğü uğursuz Ankara Meydan Muharebesi meydana geldi ve 28 Temmuz 1402 tarihinde Osmanlı ordusu yenik düştü ve Padişah esir alındı. Bu hadiseyle Osmanlı Devleti, cihan devleti olmaktan çıkmış ve yeniden başa dönmüştü. Zira bu savaşı takip eden yıllarda, 8 yıl kadar Anadolu’da kalan Timur buralarda terör estirdi ve eski beylere beyliklerini tamamen iade etti. 3 Mart 1403’de, bazı tarihçilerin ileri sürdüğü gibi intihar ederek değil, sıkıntıdan doğan bir kaç çeşit hastalığa dayanamayan Yıldırım vefat etti ve Osmanlı Devleti için Fetret Devri denen ara dönem başladı.

Yıldırım Bâyezıd devrinin ileri gelen devlet adamları arasında, iyi bir devlet adamı olmakla beraber takvâ cihetinden zayıf olduğu ittifakla açıklanan Çandarlı Ali Paşa, Timurtaş Paşa, Süleyman Paşa, İshak Bey ve Mihal oğlu Muhammed Bey zikredilebilir. Onun devrindeki âlimlerden ise, Şemseddin Fenari, oğlu Muhammed Şah Fenari, Hâfızuddin Muhammed Kürdî, Şeyh Kutbuddin İznikî ve Şihâbüddin Sivasî unutulmamalıdır. Devrinin Horasan erenlerinin başında, Emir Sultân denen Bâyezid’in damadı Şemseddin Muhammed Huseynî, Hacı Bayram ve Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî gelmektedir. Mevlid yazarı Süleyman Çelebi de onun zamanındaki en büyük şairlerdendir.

ZEVCELERİ: 1- Germiyanoğlu Devlet Şah Hâtun; İsa, Mustafa ve Musa’nın annesi. 2- Devlet Hâtun; Yine Germiyanoğlu olduğu söylenen ve Sultân Mehmed Çelebi’nin annesi ve ilk Vâlide Sultân. 3- Hafsa Hâtun; Aydınoğlu İsa Bey’in kızı. 4- Sultân Hâtun; Dulkadiroğlu Süleyman Şah kızı. 5- Marya (Olivera Despina) Hâtûn; Sirbistan Kralı Lazar’ın kızı. ÇOCUKLARI: 1- Ertuğrul Çelebi. 2- İsa Çelebi. 3- Mustafa Çelebi (Tartışmalıdır). 4- Büyük Musa Çelebi. 5- İbrahim Çelebi. 6- Kâsım Çelebi. 7- Yusuf Çelebi. 8- Hasan Çelebi. 9- Erhondu Hâtun. 10- Fatma Hâtun. 11- Paşa Melek Hâtûn. 12- Oruz Hâtûn. 13- Hundî Hâtûn. 14- Şehzâde Mehmed .

Döneminin Önemli Olayları :
1389 - Sultan I. Murad’ın şehit edilmesi.
- Yıldırım Bayezid’in tahta çıkışı.
- Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Mehmed’in doğumu.
- Yıldırım Bayezid’in, Devlet tarihinde en önemli bir yetkiyi üstlenmesi.
- Bizans İmparatorlarını tayin ve azletmesi.

1390 - Aydın-Saruhan-Germiyan-Menteşe
- Beyikleri’nin Osmanlı Devleti’ne katılması. Karaman seferi.
- Konya’nın kuşatılması.
- Yıldırım Beyazid’in Sırp Prensesi Olivera ile evlenmesi.
- Gelibolu tersanesinin inşası.
- Alaşehir’in alınması.
- İstanbul’un Türkler tarafından ilk kuşatılması.

1391 - İkinci Mora seferi.
- Macaristan’da ilk Osmanlı zaferi.

1392 - Kastamonu Beyliği’nin işgal edilmesi.
- Çandaroğlu İsfendiyar’ın Osmanlı hakimiyetine girmesi.
- İşkodra ve Amasya’nın işgali.

1393 - Devlette hukukî gelişme.
- Mahkeme Rüsumu’nun konulması.

1394 - Selanik ve Yenişehir bölgesinin fethi.
- Arnavutluk istilası.

1395 - İstanbul’un ikinci kuşatması.
- Beyazid’in Abbasi Halifesinden “Sultan” ünvanını istemesi.
- Niğbolu zaferi.

1396 - Yıldırım Beyazid’e “Sultan-ı Rum” ünvanının verilmesi.
- Arnavutluk fethi.
- Akçay Zaferi.
- Karaman ülkesinin Osmanlı hâkimiyetini kabulü.

1397 - Anadolu Hisarı’nın Yıldırım Beyazid tarafından inşası.
- İstanbul’un üçüncü defa kuşatılması.
- Yıldırım’ın Yunan seferi.
- Kadı Burhaneddin’in ölümü.
- Karadeniz Beylikleri’nin zaptı.

1398 - Dulkadir Beyliği’nin hakimiyet altına alınması.

1399 - Yıldırım Bayezid-Timur anlaşmazlığının başlaması.

1400 - İstanbul’da bir Türk mahallesi, şeriye mahkemesi ve bir cami yapılması.
- İstanbul’un dördüncü defa kuşatılması.

1401 - Erzincan Beyliği’nin işgali.

1402 - Ankara Savaşı.
- Yıldırım Beyazid ile Timur ordusunun karşı karşıya gelmeleri, beklenilmeyen bir bozgunla savaşın kaderinin değişmesi.
- Ankara bozgunu ve Yıldırım Bayezid’in esareti.
- Fetret Devri.
- Osmanlı Devleti’nde kardeşler, Şehzadeler arası mücadelenin başlaması ve çeşitli olaylarla devletin on yıl sürecek iktidar mücadelesi içinde ve çatışma ortamında zaman kaybetmesi.
- Üç şehzade idaresinde üç ayrı Osmanlı hükümeti.
- Bursa, İznik ve İzmit şehirlerinin yağmalanması.
- Osmanlı ülkesinde anarşinin başlaması.

1403 - Yıldırım Beyazid’ın vefatı.
- Sultan I. Mehmed’in tahta çıkışı.
Devamı

Sultan Orhan Gazi

[caption id="attachment_1825" align="alignright" width="150"]Babası: Sultan Osman Gazi Bey Annesi: Mal Hatun Doğum Tarihi: H. 680 - M. 1281 Doğum Yeri: Söğüt Tahta Çıkışı: 1326 Saltanatı : 1326 - 1359 (33 Sene) Vefatı: H. 761 - M. 1360 Babası: Sultan Osman Gazi Bey
Annesi: Mal Hatun
Doğum Tarihi: H. 680 - M. 1281
Doğum Yeri: Söğüt
Tahta Çıkışı: 1326
Saltanatı : 1326 - 1359 (33 Sene)
Vefatı: H. 761 - M. 1360[/caption]

Orhan Bey, 1281 (veya 1288) de Söğüt’te dünyaya geldi. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, annesi Mal Hâtun Osman Bey’in ilk hanımı ve Selçuklu Vezirlerinden Ömer Abdülaziz Bey’in kızıdır. Osmanlı padişahlarından Sultân, Hân, Seyfüddin ve Şücâ’uddin gibi ünvanları ilk olarak hakkıyla elde eden ve kullanan zattır. 1324 yılında 36 veya 43 yaşında babasının yerine Osmanlı Beyliğinin uç beyi oldu. Askerî bir deha olan Orhan Bey, kısa zamanda şöhretini dünyaya duyurmasını, ilmiyeden gelen vezir Hacı Kemâlüddin oğlu Alâ’addin Paşa, kardeşi ve veziri Alâ’addin Paşa, yine ilmiyeden gelen Molla Tâceddin Kürdî ve Vezir Hayreddin Paşa, vezir Lala Şahin Paşa ve de önce Bilecik sonra da Bursa Kadılığına getirilen Çandarlı Kara Halil gibi devlet adamları ile fikir alışverişinde bulunması ve onların tecrübelerinden yararlanmasına borçludur. Osmanlı Devleti, Orhan Bey zamanında kurulmuştur.

Orhan Bey, Köse Mihal, Turgut Alp, Şeyh Mahmûd, Gâzî Mihal Bey ve Ahi Hasan gibi kahramanların gayretiyle, senelerdir çevreden kuşattığı Bursa’yı 6 Nisan 1326 tarihinde fethetmiş ve Bey Sancağı adıyla oğlu Murad’a vermiştir. Artık Osmanlının merkezi Yenişehir değil Bursa’dır. Bu hadiseden sonra, 1327 senesinde Bursa Kadısı Cendereli (Çandarlı) Kara Halil ve vezir Alâaddin’in tavsiyeleri ile saltanatın en önemli alâmeti olan ilk Osmanlı akçesini (son zamanlarda Osman Bey’e ait bir sikke de bulunduğundan bu görüş nakz olunmuştur) yani sikkesini bastırmıştır. İlk darphane de Bursa’da kurulmuştur.

Osmanlı sınırlarının Karadeniz ve İstanbul Boğazına doğru ilerlediğini gören Bizanslılar, Darıca ile Eskihisar arasında bir yer olan Pelekanon’da Osmanlı ordularıyla karşılaşmışlar ve Osmanlılar, İmparatoru yaraladıkları gibi, 1329 veya nihâî olarak 1331’de İznik’i fethetmişlerdir.

İznik, Bizans açısından kutsal bir değere sahipti ve bunun farkında olan Orhan Bey, buradaki Ayasofya isimli Kiliseyi camiye çevirdi ve burada Osmanlı Devleti’nin ilk Üniversitesini kurarak başına da büyük âlim Kayserili Molla Davud’u tayin etti. İznik’i kurtarmak için hücuma geçen Bizans İmparatorunu, kaçmaya mahkum eden Orhan Bey, böylece 1335’e doğru bütün İslâm âleminde ve Avrupa’da Sultân ünvanıyla anılmaya başlandı; sonra da sulh yolunu tercih etti. Bu arada Bizans İmparatorunun kızı Prenses Theodora ile evlendi.

Bizans ile sulh yapan Sultân Orhan, bu sefer Anadolu fetihlerine yöneldi ve 1345’e doğru ilk olarak bir Anadolu Beyliğini yani Balıkesir merkezli Karesi Beyliğini Osmanlı Devleti’ne ilhak etti ve Anadolu’da 1354 yılında Ankara’ya kadar ilerledi ve orayı fethetti. Güneyde Çandarlı Körfezine dayanan Osmanlılar, Marmara Denizinin güneyindeki son toprakları da Bizans’ın elinden aldı; Üsküdar Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Candaroğullarına bağlı Uluğ Beyoğulları Beyliği de Osmanlı Devleti’ne katıldı.

Kayınpederi olan Bizans İmparatoru’nun kendisine saldıran Slavlar ve Bulgarlara karşı Orhan Bey’den yardım istemesi üzerine Osmanlı ordusu, evvela 3 Şubat 1347 yılında İstanbul’a girdi. Sonra döndü. Paşa’nın yardım ordusunun öncüsü Gâzî Umur Bey’dir. 1347’de Süleyman Paşa, İmroz’a çıkartma yapmak istedi, ancak püskürtüldü. 1349 yılında yardım için Rumeli’ye geçti, Selanik’e kadar geldi ve şehri slavlardan kurtararak geri döndü. 1353 tarihinde, bu yardıma minnettar olan İmparator, Gelibolu yarım adasında, Çanakkale Boğazının Avrupa kıyısı üzerinde küçük Çimpe kalesini Avrupa’ya geçerken kolaylık olsun diye Süleyman Paşa’ya hediye etti. Daha önceki geçişlerden farklı olarak, artık Osmanlı Beyliği, Rumeli’nde hukuken ve fiilen var olmuşlardı. Türk tarihinin önemli olaylarından olan Rumeli’ye geçişin kahramanı Süleyman Paşa, Lüleburgaz ve Çorlu’yu da fethettikten sonra, 1357 yılında atının ayağının sürçmesi sonucunda düşerek vefat etti. Rumeli fetihlerini onun yerine Şehzâde Murâd devam ettirdiyse de, bu acıya dayanamayan 81 yaşındaki Sultân Orhan, 1362 yılında Nisan ayının sonlarına doğru vefat etti.

Orhan Bey, kaynaklardan öğrendiğimize göre hayatı boyunca 4 hanımla evlendi. Bunların aynı zamanda hanımları olduğu düşünülmemelidir. Bu hanımları ve bunlardan doğan çocukları sırasıyla şunlardır:
1) Nilüfer Hâtun (Holofira): Yarhisar Tekfu’runun kızıdır; Müslüman olup Nilüfer adını almıştır. Süleyman Paşa, I. Murad ve Şehzâde Kasım’ın annesidir.
2) Asporça Hâtun: Bizans İmparatoru’nun kızıdır; Şehzâde İbrahim ve Fatma Sultân’ın annesidir. Müslüman olmuştur.
3) Theodora Hâtun: Müslüman olmadığı ve evliliğin kısa sürdüğü anlaşılıyor. Şehzâde Halil’in annesidir.
4) Eftandise Hâtun: Mahmûd Alp’in kızıdır.

Sultân Orhan zamanındaki büyük ilim adamları ve maneviyât reisleri arasında, İznik’deki ilk yüksek tahsil müessesesinin müderrisi Davud-ı Kayserî, sonradan onun halefi olan ve yaya ile müsellemin teşkilinde fikir veren Alâ’addin Esved veya Kara Hoca, Osmanlı Devleti’nin ilk Bursa Kadısı ve Kazaskeri Çandarlı Kara Halil, Hasan-ı Kayserî ve maneviyât reislerinden ise, Seyyid Ahmed-i Kebîr-i Rufâ’î, Karaca Ahmed, Ahi Evran ve Musa Abdal başta gelen simalardandır.

Döneminin Önemli Olayları :
1325 - Osman Gazi’nin ölümü.
- Orhan Gazi’nin tahta çıkışı.
- Bursa’nın fethi.

1326 - Orhan Gazi’nin oğlu Murad’ın doğumu.
- Orhan Gazi’nin kardeşi Alaeddin Beyi vezir tayin etmesi.
- Aydos ve Samandıra’nın fethi.
- Bursa’nın devletin merkezi olması.
- Osman Gazi adına ilk Osmanlı parasının basılması.

1328 - Vezir Alaeddin Paşa’nın ilk “Osmanlı Kanunları”nı uygulamaya koyması.
- Vezir Alaeddin Paşa ile Candarlı Halil Paşa’nın devletin ilk askerî teşkilâtı olan “yaya” ordusunu kurması.
- Maltepe zaferi.
- İznik’in ikinci defa ve kesin fethi.

1329 - Orhan Gazi tarafından ilk askeri teşkilâtın kurulması.

1331 - Şehzade Süleyman Paşa’nın Veziriazam olarak tayini.
- İlk Osmanlı medresesinin İznik’te kurulması.

1333 - Gemlik’in fethi.

1334 - İznik Yenişehir Kapısı yanında bir cami ve imaretin yapılması.

1335 - Bursa’da ilk mimari eser, cami ve medrese yapılması.

1336 - Karesi Beyliği’nin devlet topraklarına katılması.
- Çandarlı Kara Halil Paşa’nın ilk kadı olarak Bursa’ya tayini.

1337 - İzmit ve Koyunhisar Kaleleri’nin alınışı.

1341 - Bizans İmparatorluğu ile ilk sulh antlaşmasının imzalanması.
- Orhan Gazi’nin Kantakuzen’in kızı ile evliliği.

1346 - Bizans ile ittifakı.

1347 - Orhan Gazi’nin Kantakuzen ile Üsküdar’da görüşmesi.

1351 - Sırp ve Bulgarlara karşı zafer kazanılması.
- Bizans’a yardım için Süleyman Paşa’nın Rumeli’ye geçişi ve Çimpi Kalesi’nin üs olarak alınışı.

1352 - Osmanlılar’ın Cenevizliler’e Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma imtiyazını vermeleri.
- İlk Osmanlı Akçesi’nin basılması.
- Üsküdar, Kadıköy ve Marmara Adaları’nın fethi.
- Trakya fetihleri ve Gelibolu’nun fethi.

1354 - Ankara’nın ilk işgali.

1359 - Rumeli fatihi Süleyman Paşa’nın vefatı.

1360 - Orhan Gazi’nin vefatı.
- Sultan I. Murad’ın tahta çıkışı.
Devamı

Sultan Birinci Mahmud

[caption id="attachment_1822" align="alignright" width="150"]Babası : Sultan II. Mustafa Annesi : Saliha Sultan Doğduğu Tarih : 2 Ağustos 1696 Padişah Olduğu Tarih : 2 Ekim 1730 Ölümü : 13 Aralık 1754 Babası : Sultan II. Mustafa
Annesi : Saliha Sultan
Doğduğu Tarih : 2 Ağustos 1696
Padişah Olduğu Tarih : 2 Ekim 1730
Ölümü : 13 Aralık 1754[/caption]

II. Mustafa’nın Sâliha Sebkatî Sultân’dan 1696 yılında dünyaya gelen oğludur. 2 Ekim 1730 tarihinde III. Ahmed’in yerine tahta geçmiştir. Rumeli Kazaskeri Feyzullah-zâde İbrahim Efendi başta olmak üzere çeşitli hocalardan dersler alan I. Mahmûd, âlim, şâir ve bestekârdır. Akıllı, dikkatli, ihtiyâtlı, meşverete ehemmiyet veren ve kültürü yüksek olan bir padişahtır. Sebkatî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Biraz önce anlattığımız gibi, ilk işi Patrona Halil başta olmak üzere, ayak takımından oluşan isyancıların isteklerini yerine getirmek ve İbrahim Paşa ile yakınlarını devletin önemli makamlarından bertaraf etmek olmuştur. Ancak Kasım 1730’un sonuna doğru Patrona Halil başta olmak üzere bütün âsileri ortadan kaldırmış ve devleti huzura kavuşturmuştur. Babasının ve amcasının akıbetlerinden ve özellikle de III. Ahmed’in kendisine olan vasiyetinden ders alarak, Şeyhülislâmlık ve sadrazamlık makamında uzun süre kimseyi durdurmamıştır.

Şeyhülislâmlık makamına Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin iki oğlunu getiren I. Mahmûd’un, çok sayıda sadrazamları arasında en önemli yeri Hekimoğlu Ali Paşa ihraz etmiştir.

İçteki kargaşaya son veren I. Mahmûd, yıllardır devam eden İran Harbini ele almıştır. Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1731’de Urmiye’yi feth edip Tebriz’i istirdâd etmesi üzerine Ocak 1732’de İran ile Sulh Andlaşması imzalanmış ise de, Nâdir Hân bununla yetinmedi ve 1733’deki taarruzuyla harbi devam ettirdi. Erbil’i alarak Bağdad’ı kuşatma altına alan Nâdir Şah, büyük kumandan Topal Osman Paşa tarafından Temmuz 1733’de büyük bir hezîmete mahkûm edildi ve bu sefer sebebiyle I. Mahmûd’a gâzî ünvanı verildi. İran’da Safevi Hânedânına son vererek Avşar Hânedânını başlatan Nâdir Şah, yine durmadı ve Kerkük’e girdi. İki Osmanlı Paşa’sını şehid eden ve Revan, Gence ve Tiflis’i Osmanlı Devleti’nin elinden geri alan Şah, bu avantajdan yararlanarak sulh istedi. 1639 tarihinde yapılan Kasr-ı Şirin Andlaşması esasları üzerine kurulan İstanbul Andlaşması Ekim 1736 yılında imzalandı. Aslında Sünnî ve Hanefi olan Nâdir Şah, bu inancını hâkim kılmaya kalkıştıysa da, iç kargaşadan korkarak geri durdu ve ancak İran’ı mu’tedil bir İmâmiyye-i İsnâaşeriyye ve Ca’ferî mezhebi çizgisine getirdi. Osmanlı Devleti’ne bu mezhebin hak bir mezheb olduğunu tasdik ettirmek istediyse de, Şeyhülislâmın ve âlimlerin muhâlefet etmesi üzerine muvaffak olamadı. 7 yıl süren barış halinden sonra, Doğuda Timuroğullarına büyük zararlar veren Nâdir Şah, yeniden Irak cephesinden Osmanlıya saldırdı (1743). Musul şehri kahramanca savunuldu ve Nâdir Şah büyük kayıplarla geri çekildi. 1744’de Kars’ı muhâsara etti; ancak muvaffak olamadı. Yeniden sulh istedi ve 1723’den beri çok sayıda Müslümanın kanının akmasına sebep olan bu harp, 1746 İstanbul Muâhedesi ile sona erdi. Neticede İran, Osmanlı Devleti’ne İsnâaşeriyyeyi yine hak mezhep olarak kabul ettiremedi.

İran’ın Osmanlı Devleti’ne saldırılarından memnun olan Rusya, fırsatı ganimet bilerek 1736 yılında Azak Kalesini ele geçirdi. Kırım’a giren ve büyük tahribat yapan Ruslar, Kırım Hanı Fetih Giray tarafından Kırım’dan kovuldular. Bu arada Rusya’nın müttefiki olan Avusturya, Polonya’yı paylaşmak ümidiyle 1737 yılında Osmanlı Devleti’ne harp ilan etti ve üç koldan Osmanlı ülkesine saldırdı. Niş’i düşüren, Eflak, Sırbistan ve Bosna’ya giren Avusturya orduları, Ağustos 1737’de Şehid Ali Paşa’ya Banyaluka’da yenildiler. Osmanlı Devleti aynı anda, İran, Avusturya ve Rusya ile harp halindeydi. 1739 yılında Belgrad’a yürüyen Osmanlı ordularından çekinen Avusturya sulh istedi. Müzâkerelerini bizzat Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın yürüttüğü sulh teşebbüsleri, Eylül 1739’da Belgrad Muâhedesi ile neticelendi. 1718 Pasarofça Andlaşması ile Avusturya’ya bırakılan yerlerin bir kısmı geri alınıyor ve Azak Kalesi de Ruslardan geri alınıyordu. Karadeniz Osmanlı Gölü olarak devam edecekti. Belgrad Muâhedesi, Osmanlı Devleti’nin hâlâ dünyanın birinci devleti olduğunu isbat ediyordu. Bu arada Osmanlı Devleti’ne yardımlarından dolayı, Dünyanın 2. büyük gücü olan Fransa da bazı imtiyâzlar yani kapitülasyonlar elde ediyordu. Üç imparatorluk ile aynı anda savaşan Osmanlı Devleti, hepsinde de galip olarak sulh müzâkerelerine katılıyordu.

Belgrad Anlaşması ile Osmanlı Devleti 28 yıllık bir barış dönemine imza atmış oluyordu. Osmanlı Devleti, devamlı savaş halinde bulunduğu için, içeride de halkın derebeyi adını verdiği a’yân denilen bazı mahallî mütegallibelerle de uğraşmak mecburiyetinde kaldı. Bunların bir kısmı devlete itaat adı altında halka zulm ediyordu ve bir kısmı da devlete baş kaldırıyordu. Aydın taraflarındaki Sarı Beyoğlu bunların başında gelmektedir. Dış problemleri halleden Padişah, Haziran 1740 tarihli Adâletnâmesiyle bu problemi de halletmeye çalışıyordu. Humbaracıbaşı Ahmed Paşa’nın gayretiyle 1734’de Maaşlı Humbaracı Ocağını teşkil etmiş ve yeni askerî düzenlemelerin zaruretine inanmıştır. Bu arada bozulan tımar ve ze’âmet usulünü ıslah etmek üzere Ocak 1732 tarihinde yeni bir tîmâr kanunu çıkarmayı ihmal etmedi. Necid’de ortaya çıkan Vehhâbî meselesi de, Sultân Mahmûd’un meşgul olduğu problemlerdendi.

Mide kanamasından muzdarip olan I. Mahmûd, 13 Aralık 1754 tarihinde Demirkapı tarafından Saray’a girdiğinde vefat etti.
Devamı

Sultan Birinci Murad

[caption id="attachment_1819" align="alignright" width="150"]Babası: Sultan Orhan Bey  Annesi: Nilüfer Hatun Doğum Tarihi: 1326 Tahta Çıkışı: 1360 Şehid Olduğu Tarih: 1389 Babası: Sultan Orhan Bey
Annesi: Nilüfer Hatun
Doğum Tarihi: 1326
Tahta Çıkışı: 1360
Şehid Olduğu Tarih: 1389[/caption]

Osmanlı tarihinde I. Murâd, Murâd Hüdâvendigâr ve Gâzi Murâd Hüdâvendigâr adlarıyla anılan Sultân Murâd, 1326 (726 H) yılında dünyaya geldi ve 1362 Mart ayında 35-36 yaşlarında iken Osmanlı Padişahı olarak tahta geçti. Hüdâvendigâr, hükümdâr demektir ve sonradan o zaman Osmanlı Devleti’nin başşehri olan ve kendisinin de valilik yaptığı Bursa’ya da Hüdâvendigâr Sancağı adı verildi.

Seferlerine Ankara’nın yeniden fethiyle başlayan Sultân Murâd, 1362 Temmuz’unda Edirne’yi zabtetti ve kendisine yeni başşehir yaptı. Bunu Balkanların önemli bir merkezi olan Filibe’nin fethi takip etti (1363). Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarında bu ilerleyişi Hıristiyanları korkuttu ve Papa V. Urbanus’un tahrikiyle Osmanlı Devleti ilk haçlı seferine maruz kaldı. Ancak 60.000 kişilik haçlı ordusu 10.000 kişilik Hacı İlbeğ komutasındaki Osmanlı ordusunun yaptığı bir baskın sonucunda sındı ve tarihe Sırpsındığı zaferi olarak geçti (1363). Bunu Sırbistan’ın bir kısmı ile Bulgaristan’ın Osmanlı’ya ilhakı takip etti ve 1365 yılında da Dubrovnik (Raguza) ile ilk milletlerarası andlaşma imzalandı.

1375’de Hamidoğulları sembolik bir bedelle topraklarının yarısını Osmanlıya terk etti ve böylece Germiyanoğlu ile Karamanoğlu arasına Osmanlı girmiş oldu. 1383’de Candaroğulları Hamidoğullarının arkasından Osmanlı’yı metbû’ tanıyınca, Karaman oğulları rahatsız olmaya başladı ve 1386’da Osmanlı Karamanoğulları ihtilafı başladı. Her ne kadar, Sultân Murad’ın oğlu Şehzâde Bâyezid kahramanca savaşarak Karaman oğullarını dağıtıp Yıldırım ünvanını aldıysa da, bunu fırsat bilen Sırp Kralı Balkanlarda Osmanlı’nın üzerine yürüdü ve hatta Timurtaş Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu bozguna uğrattı (Ploşnik Olayı, 1387). Bundan cesaret alan haçlı orduları, Sırpı ile Bulgarı ile Ulahı ile, hep birlikte Osmanlı Devleti’nin aleyhinde ittifak ettiler ve Kosova’da 20 Haziran 1389 günü Osmanlı ordusu ile karşı karşıya geldiler. Osmanlı ordusu, I. Kosova Zaferi diye tarihe geçen zaferle haçlı ordularını yendi ve 500 yıl kadar sürecek olan Balkan Hakimiyetini başlatmış oldu. Ancak bu güzellikler arasında, Miloş Obiliç adlı yaralı bir Sırp askeri tarafından Murâd Hüdâvendigâr hançerle vurularak şehid edildi (20.6.1389) ve Bursa’ya nakledilerek kendi adına yaptırılan Cami haziresine gömüldü. Osmanlı Devleti Balkanlara hâkim olmuş, Bulgaristan tamamen Osmanlı’nın eline geçerken Sırbistan’ın da önemli bir kısmı feth edilmişti. 37 muharebede bizzat bulunan Sultân Murâd, 27 yıl içinde babasından aldığı mirası 5 kat artırarak 500.000 km2’lik bir büyük devleti Osmanlı milletine miras bırakıyordu.

Batılı tarihçilerin de itirafıyla, fethettiği topraklarda Ortodokslara, Katoliklere ve diğer din mensuplarına kendi dindaşlarından daha iyi davrandı. Verdiği sözde durması hasebiyle dost düşman herkes tarafından sevilir hale geldi. Devlet teşkilâtçılığında da zirvedeydi. Her ne kadar yeniçeri teşkilâtı babası zamanında kurulmaya başlansa da, asıl yeniçeri ve acemi oğlanları teşkilâtlarını kuran ve geliştiren kendisi oldu. İstanbul'u ilk kuşatan Osmanlı Padişahı da kendisiydi.

Murâd Hüdâvendigâr’ı muvaffak eden sebeplerin başında onunla birlikte çalışan ehliyetli devlet adamlarını zikretmek gerekiyor. Bunların başında, bir görüşe göre Sultân Murâd zamanında ihdas edilen kazaskerliğe ilk defa getirilen Çandarlı Halil Efendi’yi zikretmek gerekiyor. Bu vazifeye gelir gelmez, Karamanlı Kara Rüstem’in de yardımıyla Maliye teşkilâtı tanzim edildi ve Sultân Orhan zamanında başlatılan Yeniçeri ve Acemioğlanları Teşkilatını bütün ayrıntılarıyla kurmaya muvaffak oldu. 1372 yılında da Vezir oldu ve artık Halil Hayreddin Paşa diye anılmaya başlandı. Diğer devlet adamları arasında ise, Halil Hayreddin Paşa’nın oğlu Ali Paşa’yı, yeniçeri ve acemi oğlan teşkilâtında büyük payı bulunan Timurtaş Paşa ve Lala Şahin Paşa’yı, kahramanlıkları ile meşhur Saruca Paşa, Evrenos Beğ, İne Beğ, Paşa Yiğit, Müstecap Subaşı ve Hacı İlbeğ’i zikretmek gerekmektedir.

Asrındaki âlimlerden ise Aksaray’lı Cemâlüddin Muhammed bin Muhammed, Bursa kadılarından ve Kâdîzade-i Rumî’nin babası Mahmûd Bedreddin ve de Azerbaycan Kadısı ünvanıyla meşhur Mevlânâ Burhânüddin’i zikretmek gerekmektedir.
Devamı

Sultan Üçüncü Murad

[caption id="attachment_1816" align="alignright" width="150"]Babası: Sultan II. Selim Annesi: Nur Banu Sultan Doğum Tarihi: 1546 Tahta Çıkışı: 22 Aralık 1574 Ölümü: 16 Ocak 1595 Babası: Sultan II. Selim
Annesi: Nur Banu Sultan
Doğum Tarihi: 1546
Tahta Çıkışı: 22 Aralık 1574
Ölümü: 16 Ocak 1595[/caption]

Selim II ile Hasekisi Nur-Bânû Sultân’ın oğulları olub, babasının Saruhan Sancak Beğliği sırasında 5 Cemâziyel-evvel 953/4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa’nın Bozdağ Yaylağında dünyaya gelmiştir. 966/1558 tarihinde Şehzâde Murad Akşehir Sancak Beğliğine getirilmiş ve babasıyla amcasının taht mücadelesinde Konya Muhâfızlığı görevini yürütmüştür. 1562 tarihinde Manisa Sancak Beğliğine tayin edilmiş ve padişah oluncaya kadar bu vazifede kalmıştır.

III. Murad zayıf irâdeli ve muhtelif tesirler altında kalabilen bir şahsiyete sahipti. Bu yüzden Sokullu Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı süresince işler iyi gitmişse de, onun vefâtından sonra devlet idâresi Vâlide Sultânların ve bazı menfaatperestlerin tesiriyle daima kötüye gitmiş ve Osmanlı Devleti’nin duraklaması tam manasıyla III. Murad devri ile başlamıştır. 21 sene kapalı bir hayat yaşayan III. Murad, sarayında münzevî bir hayat yaşamış, son zamanlarına doğru Cuma namazlarını dahi Saray Camiinde edâ etmeye başlamıştır. Meşru dairede kalmakla birlikte kadına düşkün bir tabî’atı vardır. Osmanlı tarihinde en fazla kadınla meşru dairede yaşayan padişah ünvanını alabilir. Hemen belirtelim ki, bu kadına düşkünlüğü gayr-i meşru hayat yaşıyor manasına alınmamalıdır. Zira aynı zamanda şair olan III. Murad bir cihetten de mutasavvıftır ve Fütûhât-ı Sıyâm ve Esrârnâme adlı iki tane tasavvufa dair eserleri de vardır.

Babası II. Selim'in ölüm haberi üzerine, Manisa Sancakbeyi bulunan oğlu Murad, İstanbul’a gelerek 28 yaşında 1574 yılında tahta geçti. Murad devrinde vukû‘ bulan hadiseler şunlardır:
Fas Sultânlığının Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi: Afrika kıt'asının bütün kuzey kısımları Osmanlı hâkimiyetinde bulunmasına rağmen sadece Fas Sultânlığı müstakil bir devlet halinde bulunuyordu. Ancak son yıllarda Fas'ta taç ve taht kavgaları baş göstermişti. Fas Sultânı Mevlây Muhammed, Portekizlilerle işbirliğine başlamış bulunuyordu. Buna karşılık Fas tahtını ele geçiremeyen Abdülmelik, Osmanlılara sığınıp, kendisinin Fas Sultânlığına getirilmesini istemişti. İsteği kabul edilerek Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa'ya emir verildi. Fas ordusu mağlûp edilerek Abdülmelik, Fas Sultânlığına getirildi (1576). Bu tarihten sonra Fas'ta Osmanlı hâkimiyeti başladı. Bu sırada saltanat iddiasından vazgeçmeyen Mevlây Muhammed Portekizlilerden yardım istedi. Portekiz Kralı Sebastian 80 bin kişilik büyük bir kuvvetle Fas'a geldi. Ramazan Paşa idaresinde Osmanlı ve Fas kuvvetleri 1578 yazında Portekizlileri Vadi’s-sebil Savaşı'nda fena halde bozguna uğrattılar. Kral Sebastian, muharebe meydanında öldü.

Lehistan'daki Osmanlı Hâkimiyeti (1575): Lehistan Kralı Sigismund Ogüst ölünce, memleket taht kavgasına düşmüştü. Avusturya ve Rusya kendilerinin gösterdikleri namzetlerin Leh Kralı olması için faaliyet gösteriyorlardı. Hattâ bu maksatla, Rusya kuvvet bile sokmaya kalkıştıysa da, Osmanlı kuvvetlerini karşısında bulunca geri çekilmeye mecbur kaldı. Osmanlı Devleti için Lehistan çok ehemmiyetliydi. Bu yüzden diğer devletlerden daha atik davranıp, nüfuzunu kullanarak kendisine tâbi Erdel Beyi Bathory'yi Leh Krallığına seçtirdi (1575). Lehistan bundan sonra vergiye bağlandı ve 1578 yılına kadar Osmanlı himâyesinde bir devlet olarak kaldı.

Sokullu Mehmed Paşa'nın Ölümü (1579): III. Murad’ın cülûsundan sonra hükümet idaresinin başında yine Sokullu Mehmed Paşa vardı. Ancak son zamanlarda saraydaki bazı şahısların tesiriyle Sokullu’ya olan itimad ve muhabbet azaldı ve hatta Sokullu’nun zevcesi İsmihan Sultân ve Vâlide Nurbânû Sultân olmasaydı belki de görevden azledilecekti. Üç padişah devrinde aralıksız sadrazamlık yapan Sokullu Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinde ehemmiyetli yeri olan bir devlet adamıdır. Aslen Bosna'nın Sokkuloviçi köyünden alınmış bir devşirmedir. Zekâ ve kabiliyetiyle yükselmiş, kaptan-ı deryalık dâhil, devletin çeşitli hizmetlerinde bulunmuştur. Bir savaş adamı olmaktan ziyâde, onun siyasi tarafının daha büyük olduğu görülür. Sultân III. Murad devrinde, Sokullu’nun eski nüfuzunun kalmadığı anlaşılıyor.

İran Harpleri ( 1578 = 1590): III. Murad, padişah olduğu zaman, İran Hükümdarı Şah Tahmasb, Tokmak Han idaresinde bir elçilik heyeti yollayarak tebriklerini ve hediyelerini sunmuştu. Elçilik heyeti İstanbul'da gayet iyi karşılanmıştı. Fakat bir müddet sonra Şah Tahmasb'ın ölmesiyle İran’da taht kavgaları başladı. Bir ara Tahmasb'ın oğlu İsmail, şahlığı elde etti. Bunun zamanında Osmanlı-İran dostluğu bozuldu. Osmanlı Devleti Avrupa ile sulhlar yaparak İran ile meşgul olmaya başladı. Çünkü Şah, Osmanlılarla süren barışı terk ederek, Doğudaki Kürtleri aleyhimize kışkırtıyordu. II. Şah İsmail de ölünce İran’da taht kavgalarının sürüp gitmesinden Osmanlılar istifade etmek istediler. Doğudaki valilerin de durumunu müsait görüp, İran’a saldırmanın vaktidir yollu haberler üzerine, Sultân III. Murad 1578 yılında İran'a harb açtı. O zaman Sokullu Mehmed Pasa daha sağdı ve İran savaşına engel olmak istedi. Sokullu Mehmed Paşa, İran'ın geniş bir ülke olduğunu, galip gelinse bile Şi’î olan halkının itaat altına alınamayacağını söylüyordu ki, bunda ne kadar haklı olduğu sonradan anlaşıldı: Padişah, kendisi sefere gidecek karakterde bulunmadığından, ordunun başına Lala Mustafa Paşa'yı serdar tayin etti.

Lala Mustafa Paşa'nın asıl hedefi, Gürcistan'ı istilâ etmek olacaktı. Topladığı kuvvetlerle Gürcistan'a girip, fetihlere başlayan Lala Mustafa Paşa, Tokmak Han idaresinde bir İran ordusunun üzerine geldiğini duyunca buna karşı maiyetindeki kumandanlardan Özdemiroğlu Osman Paşa'yı yolladı. Osman Paşa, İran kuvvetleriyle Çıldır'da karşılaştı ve Tokmak Han'ı mağlûp etti (1578). Lala Mustafa Paşa, Gürcistan içinde ilerleyerek Tiflis'i ele geçirdi ve Şirvan'a doğru ilerledi. Şirvan'ın bir kısmını zapteden Lala Mustafa Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa'yı serdar tayin ederek kendisi Erzurum'a döndü. İran kuvvetleri Osman Paşa üzerine taarruza geçtilerse de mağlûp olup çekildiler. Fakat İranlıların tecavüzü bitmiyordu. Kuvvetleri çok azalan Osman Pasa, geri çekilmek zorunda kaldı. Muharebelerin İran lehine dönmeye başlaması üzerine Lala Mustafa Paşa, azledilerek, yerine Koca Sinan Paşa serdar tayin edildiyse de kayda değer hiç bir muvaffakiyet elde edilemedi. Özdemiroğlu büyük bir gayretle İran savaşlarına devam ediyordu. Nitekim 1583 yılında Meş’ale Savaşı denen savaşta bir kere daha İranlıları yendi. Meş'ale Savaşı'ndan sonra İranlılar, Şirvan bölgesini boşaltmak zorunda kaldılar. Yeni serdar Ferhad Paşa, büyük kuvvetlerle İran sınırına gelip, bâzı muharebeler yaptı: Daha sonra sadrazam ve serdar tayin edilen Özdemiroğlu Osman Paşa ile beraber Tebriz'i almayı başardılar.

Osman Paşa'nın vefatından sonra Ferhad Paşa, ikinci defa olarak serdarlığa getirildi. Ferhad Paşa'nın bu ikinci serdarlığında Osmanlı orduları bazı muvaffakiyetler daha kazandılar. Ayrıca Doğuda Türkistan Hükümdarı Özbek Han, İran’a saldırınca Şah Abbas, Osmanlılardan barış istedi. 1590 yılında yapılan Ferhad Paşa Antlaşmasına göre: Tebriz, Şirvan, Gürcistan, Dağıstan bölgeleri Osmanlılara verilecekti. Büyük kayıplar karşılığında alınan bu yerler, Osmanlıların elinde fazla kalmayacak, tekrar İranlılara geçecektir.

Yeniçeri ve Sipâhi İsyanları: İran'la anlaşma yapıldıktan sonra İstanbul'da Yeniçeri ve Sipahi isyanları vuku‘ buldu. Bu isyanlar her ne kadar ulûfe (Yeniçerilere üç ayda bir verilen maaş) yüzünden çıkmışsa da, asıl sebebini devlet teşkilâtının bozulmaya yüz tutmasında aramak daha doğru olacaktır. İlk defa III. Murad devrinde Yeniçeri Ocağına rast gele kimseler alınarak kanun bozuldu. Yine ilk defa rüşvetle iş görülmeye başlandı. Askere ayarı düşük akçeler verilmek istenince Yeniçeriler, isyan ederek saraya yürüdüler. Âsiler defterdarın başını istediler. İstekleri yerine getirilince büsbütün şımardılar. 1589 yılında meydana gelen bu olaya Beylerbeyi Vak’ası denmektedir.

III. Murad devrinde 1593 yılında da sipahilerin isyanını görüyoruz. Ulûfelerinin geri bırakılmasına kızan Sipahiler, saraya yürüyüp defterdarın kafasını istediler. Kendilerine nasihat etmek için gelenleri kovdular. İstanbul halkı da seyretmek için saraya dolmuştu. Halk dışarı çıkarılırken “Urun hâ!...” diye bir ses duyuldu. Saray muhafızları bunu Padişahın emri sanarak âsilerin üzerine saldırdılar ve dört yüze yakın âsiyi öldürdüler. Diğerleri kaçarak kurtuldu.

Yeni Bir Haçlı İttifakı Ve Nemçe (Avusturya) Harbleri (1593-1606): Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa, Avusturya topraklarına 1593 yılında büyük bir akın harekâtına girişmişti. Avusturya valilerinin Osmanlı sınırlarına tecâvüzlerine karşılık yapılan bu harekât, mağlûbiyetle neticelenmiş, komutanla birlikte çok şehid verilmiştir. Bu hadise Osmanlı-Nemçe harblerinin başlamasına sebep olmuştur. Nemçe savaşına Sadrazam Sinan Paşa gönderilmişti. Budin Beylerbeyi imdada giderek Nemçe ordusuyla harbe girdi ve mağlub oldu. Nemçeliler çok sayıda Macaristan kalesini ele geçirdiler. 1594 yılı baharında da Estergon Kalesini muhasara altına aldılar; ancak muvaffak olamadılar. Kırım kuvvetlerinin yardıma gelmesine rağmen tam bu sırada Osmanlı Devleti’nin başına bir gâile daha çıktı: Osmanlı Devleti’ne tâbi olan Erdel, Eflak ve Boğdan Beyleri Papa’nın teşvikiyle isyan edip Avusturya tarafına geçtiler. Tam bu sırada yani 1595 yılında Padişah III. Murad vefât eyledi. III. Murad’ın saltanatının sonuna doğru Osmanlı toprakları yaklaşık 19.902.191 km2 idi. Buna Avrupa’da Polonya, Afrika’da Fas dâhildir.

III. Murad zamanındaki sadrazamlar arasında, yılların sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa, Koca Sinan Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa ve Mesîh Paşa’yı; diğer komutan ve devlet adamlarından Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa, Damad İbrahim Paşa, Okçu-zâde Mehmed Paşa ve Muallim-zâde Nişanı Mahmûd Çelebi’yi; Şeyhülislâmlar arasında Hâmid Efendi, Ma’lûl-zâde Mehmed Efendi, Müeyyed-zâde Abdülkadir Efendi, Bostan-zâde Mehmed Efendi ve Bayram-zâde Hacı Zekeriya Efendi’yi zikredebiliriz.

Sultan Üçüncü Murad'ın Kronolojik Hayatı ve saltanatında yaşanan bazı olaylar

15.12.1574 - Sultan II. Selim’in vefatı.
21.12.1574 - Sultan II. Selim’in Manisa valisi olan veliahtı Şehzade Murad’ın İstanbul’a hareketi ve beş kardeşinin idamı.
22.12.1574 - Sultan III. Murad’ın tahta çıkışı.
Babası ve 5 erkek kardeşinin cenaze törenleri.
27.12.1574 - Cenaze törenlerinde giyilen kıyafetlerin değiştirilmesi.
05.01.1575 - Tahta çıkan Sultanların, Selatin Türbelerini ziyaret için “Kılıç alayı” töreni adeti.
22.01.1575 - Feridun Bey Münşeatının, Sultan III. Murad’a takdimi.
08.08.1575 - Osmanlı-Venedik barış antlaşmasının yenilenmesi.
13.05.1576 - Cülus tebriki için gelen İran elçisi Tokmak Hanın huzura kabülü ve hediyelendirilmesi.
01.01.1577 - Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki barışın tekrar 8 sene için yenilenmesi.
30.07.1577 - Osmanlı-Lehistan antlaşmasının imzalanması.
Devletin kuzey siyaseti.
21.01.1578 - İkinci Vezir Piyale Paşa’nın vefatı.
25.01.1578 - Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultanın vefatı.
05.04.1578 - Şirvan ve Gürcistan Serdarlığına tayin edilen Lala Mustafa Paşa’nın sefer için İstanbul’dan hareketi.
01.07.1578 - Lala Mustafa Paşa’nın “Cinis Konağı”na gelişi.
Özdemiroğlu Osman Paşa’nın kuvvetleriyle orduya katılması.
04.08.1578 - Osmanlı himayesine giren Fas’da Portekizlilere karşı “Vadisseyl” zaferi.
09.08.1578 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Çıldır zaferi.
24.08.1578 - Türk kuvvetlerince Tiflis’in işgali.
09.09.1578 - İran savaşı.
Koyungeçidi zaferi.
12.09.1578 - “Ereş” Kalesi’nin fethi ve Şırvan’ın işgali.
Kafkasya’daki ilk Osmanlı idare teşkilatı.
08.10.1578 - Ordu’nun “Ereş”ten Erzurum’a kışlamak üzere hareketi.
10.10.1578 - Budin Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa’nın idamı.
16.10.1578 - Dağıstan’daki Kumuk Şamhalı’nın tabiyyet ve itaatı.
11.11.1578 - Üç gün üç gece süren birinci Şamahı Savaşı ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın zaferi.
27.11.1578 - İkinci Samahı savaşı.
07.12.1578 - Nahçivan Valisi ve “Şerefname” yazarı Şeref Hanın Van’da törenle karşılanması.
07.01.1579 - Osman Paşa’nın Şamahı’dan Demirkapı’ya hareketi.
Şirvan’ın tahliyesi.
07.03.1579 - Osmanlı-İngiliz ticari ve siyasi ilişkilerinin başlaması.
30.03.1579 - Safavilerin Tiflis’i kuşatmaları.
11.07.1579 - Mustafa Paşa’nın ordusunun Erzurum’dan Kars’a hareketi.
26.07.1579 - Ordu’nun Kars’a geri dönmesi.
Kars Kalesi’nin temel atma töreni.
22.08.1579 - Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa komutasındaki yardımcı kuvvetin Tiflis’e gelmesi.
27.08.1579 - Hazar Denizi’nde Türk Deniz Kuvvetleri.
Kars Kale inşaatının tamamlanması.
22.09.1579 - Kars şehrinin inşaatının tamamlanması.
04.10.1579 - Anadolu Beylerbeyi Cafer Paşa’nın Erivan seferi için hareketi.
11.10.1579 - Kırım Hanı II. Mehmed Giray ile Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Demirkapı’dan Şirvan’a hareketi.
12.10.1579 - Veziriazam Sokullu Mehmed Paşa’nın katledilmesi.
Veziriazamlığa ikinci vezir Ahmed Paşa’nın tayini.
23.10.1579 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kırım Hanı ile birlikte Şamahı’ya girişi.
Şirvan’ın alınması.
07.01.1580 - İkinci Vezir Lala Mustafa Paşa’nın Doğu Serdarlığı’ndan azli, Üçüncü Vezir Sinan Paşa’nın serdarlık görevine getirilmesi.
07.08.1580 - “Sultan Vekili” ünvanı ile Sadaret kaymakamı olan İkinci Vezir Lala Mustafa Paşa’nın vefatı.
25.08.1580 - “Mührü Hümayun”un Doğu Serdarı Sinan Paşa’ya verilmesi.
07.01.1581 - Safevilerin barış teklifi.
06.07.1581 - Osmanlı Devleti ile Fransa arasında 3. dönem kapitülasyonlar.
29.05.1582 - Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in Devlet tarihinde ilk defa 57 gün süren şenliklerle yapılan “Sünnet Düğünü”nün başlaması.
06.12.1582 - Veziriazam Koca Sinan Paşa’nın azledilmesi.
24.12.1582 - Veziriazamlığa İkinci Vezir Siyavuş Paşa’nın tayin edilmesi.
16.03.1583 - “Münşaat” eserinin yazarı Feridun Beyin vefatı.
28.03.1583 - Rumeli Beylerbeyi Ferhat Beyin vezaret payesi ile Doğu Serdarlığına tayini.
29.03.1583 - İngiltere’nin ilk elçisinin, İstanbul’a gelmesi.
11.05.1583 - İran’a karşı “Mesale Savaşı” ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın en büyük zaferi.
03.06.1583 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Şamahı, Şirvan’a gelişi.
06.06.1583 - Şamahı Kalesi’nin temel atma töreni.
20.07.1583 - Şamahı Kalesi’nin yapımının tamamlanması.
21.10.1583 - Şirvan ve Dağıstan Serdarı Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Demirkapı’dan İstanbul’a hareketi ve Kırım sorunu.
07.12.1583 - Osmanlı tarihinde ilk defa olarak “Valide Sultan” ünvanı ile anılan Nur Banu Sultanın vefatı.
17.12.1583 - Manisa valiliğine tayin edilen Şehzade Mehmed’in İstanbul’dan hareketi.
24.04.1584 - Kırım Hanı II. Mehmed Giray’ın azli.
Kırım meselesinin düzenlenmesi.
28.06.1584 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kefe’den İstanbul’a gelişi.
25.07.1584 - Veziriazam Siyavuş Paşa’nın azli.
Osman Paşa’nın sadareti.
18.12.1584 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kastamonu’ya gelmesi.
07.08.1585 - Sokullu Mehmed Paşa’nın eşi Esma Sultan’ın vefatı.
21.09.1585 - Tebriz yakınında “Abvar” savaşı.
22.09.1585 - Tebriz şehrinin teslim olması.
Azerbaycan’ın Osmanlı topraklarına katılması.
Murassa saltanat tahtının, saltanatın sonuna kadar kullanılmak üzere III. Murad’a taktim edilmesi.
25.09.1585 - Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Tebriz’e girmesi.
29.10.1585 - Veziriazam Özdemiroğlu Osman Paşa’nın vefatı.
01.12.1585 - Sadaretin ikinci Vezir Mesih Paşa’ya verilmesi.
14.04.1586 - Veziriazam Mesih Paşa’nın istifası.
21.06.1587 - Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa’nın vefatı.
09.02.1588 - Kandil akşamlarında cami minarelerinde ışıklandırma yapılması kararının uygulamaya başlaması.
21.07.1588 - İran ile barış imzalanamadığı için Ordu’nun Erzurum kışlağından Gence’ye hareketi.
02.04.1589 - “Beylerbeyi vakası” Osmanlı tarihinde ilk defa Yeniçerilerin kelle istemiye başlamaları.
Veziriazam Siyavuş Paşa’nın azli.
Sinan Paşa’nın sadareti.
28.01.1590 - Safavi şehzadesi Haydar Mirza’nın İstanbul’a gelmesi.
21.03.1590 - Osmanlı Devleti ile Safavi Devleti arasında barış imzalanması.
29.10.1590 - Osmanlı Devleti ile Avusturya Devleti’nin barış antlaşmasının 8 yıl daha uzatılması.
06.03.1591 - Sakarya, Sapanca, İzmit Körfezi kanalının açılması hakkında ferman çıkışı.
Bu kararın 11 Nisan tarihli ferman ile iptali.
01.08.1591 - Koca Sinan Paşa’nın azledilmesi, Vezaret makamına ikinci Vezir Ferhat Paşa’nın tayin edilmesi.
08.09.1591 - İran elçisi Kara Ahmed Sultan’ın huzura kabulü ve arzlarının reddedilmesi.
16.09.1591 - Lehistan elçisinin huzura kabulü ve haraç taktimi.
04.04.1592 - Veziriazam Ferhad Paşa’nın azli ve Kanijeli Siyavuş Paşa’nın üçüncü sadareti.
01.10.1592 - Avusturya İmparatoru’nun İstanbul elçisinin barışın Türkler tarafından bozulmasından dolayı haracın kesildiğini bildirmesi.
26.01.1593 - Yeniçerilere verilen tahsisatın Sipahilere eksik verilmesi sebebiyle “almazuz” diye Sipahilerin isyan çıkarması, bastırılması.
28.01.1593 - Veziriazam Siyavuş Paşa’nın uğursuzluğundan dolayı azli ve Koca Sinan Paşa’nın üçüncü sadareti.
29.06.1593 - Kulpa bozgunu.
Bosna Valisi Telli Hasan Paşa ile Sancak Beylerinden Sultanzade’nin ve bazı beylerin şehit olması.
04.07.1593 - Kulpa bozgunu sebebiyle Avusturya’ya sefere karar verilmesi.
İstanbul’daki elçinin hapsedilmesi.
19.07.1593 - Koca Sinan Paşa’nın Avusturya seferi için hareketi.
06.10.1593 - Bespiren Kalesi’nin teslim alınması.
14.10.1593 - Polata Kalesi’nin teslim alınması.
04.10.1593 - Istolni Belgrad bozgunu ve birçok kalenin elden çıkışı.
08.11.1593 - Ordunun Budin’e gelişi.
05.05.1594 - Ordunun “Hünkar Tepesi”nden “Sirem Sahrası”na geçmesi.
01.06.1594 - Avusturyalıların Estergon ve Hatwan kuşatmalarını kaldırması.
27.07.1594 - Tata Kalesi’nin teslim alınması.
29.07.1594 - Saint Marton Kalesi’nin teslim alınması.
11.08.1594 - Kırım Hanı Gazi Giray’ın orduya katılması.
27.09.1594 - Yanık Kale’nin teslim alınması.
05.10.1594 - Erdel, Eflak ve Boğdan Voyvodalarının Türklere karşı papalık makamı tarafından hazırlanan “Mukaddes İttifak” a katılmaları.
13.10.1594 - Eflak ve Boğdan’da müslümanların kılıçtan geçirilmeleri.
01.01.1595 - Eflak ordusunun İbrail Kalesi’ne taarruz edip şehri yakması.
15.01.1595 - Sultan III.Murad’ın vefatı.
27.01.1595 - Sultan III. Mehmed’in tahta çıkması.
Devamı

Sultan Üçüncü Osman

[caption id="attachment_1811" align="alignright" width="150"]Babası : Sultan II. Mustafa Annesi : Şehsuvar Sultan Doğduğu Tarih : 2 Ocak 1690 Padişah Olduğu Tarih : 13 Aralık 1754 Ölümü : 29/30 Ekim 1757 Babası : Sultan II. Mustafa
Annesi : Şehsuvar Sultan
Doğduğu Tarih : 2 Ocak 1690
Padişah Olduğu Tarih : 13 Aralık 1754
Ölümü : 29/30 Ekim 1757[/caption]

III. Osman, I. Mahmûd’un kardeşi olup II. Mustafa’nın 1699 yılında Şehsüvâr Vâlide Sultân’dan doğma oğludur. Baş hocası Feyzullah-zâde İbrahim Efendi olan III. Osman, 2 yıldan biraz fazla sürecek olan saltanat tahtına ağabeyinin vefatı üzerine 13 Aralık 1754 yılında oturdu. Şişman, asabî ve geçimsiz bir devlet adamı olduğu ve sadrazamlardan hiç biri ile geçinemediği söylenmektedir. Sadrazamları arasında yer alan Hekimoğlu Ali Paşa, Yirmisekizçelebi-zâde Mehmed Said Paşa ve son sadrazamı olan Koca Mehmed Râgıb Paşa, gerçekten değerli olan devlet adamlarındandır. Ağabeyinin aksine müziği sevmez ve kadınlara iltifat etmezdi. Tebdil gezmek en önemli merakı idi. Kadınların sokaklarda serbestçe dolaşmalarını ve giyinip süslenmelerini ciddi manada sınırlamalara tabi tutmuştu. Hekimoğlu Ali Paşa, padişahın bazı makul olmayan tekliflerini şiddetle reddedecek kadar dirâyet sahibiydi ve arada sırada onunla tartışırdı.

III. Osman zamanının hatırlanacak olan en önemli olayları, İstanbul’un büyük bir kısmını ve hatta Paşakapısını dahi yok eden Hocapaşa ve Cibali yangınları; çok insanın ölümüne sebep olan veba salgını ve denizleri donduran müthiş kışlar gibi dahili hâdiselerdir. Kısaca III. Osman, çok yönleriyle diğer padişahlara benzemeyen farklı bir insandır ve 30 Ekim 1756 tarihinde şirpençeden dolayı vefat etmiştir.
KADIN EFENDİLERİ: 1- Leyla Baş Kadın. 2- Zevkî Üçüncü Kadın. 3- Ferhunde Emîne Dördüncü Kadın. Çocukları olmamıştır .

Sultan Üçüncü Osman'ın Kronolojik Hayatı ve saltanatında yaşanan bazı olaylar

13.12.1754 - I. Mahmud’un ölümü.
III. Osman’ın Padişah olması.
11.01.1755 - Haliç’in donması.
Deniz üzerinden yaya olarak karşıya geçilebilmesi.
22.01.1755 - Sultan Osman’ın Eyüp Sultan’da kılıç kuşanması.
Büyük İstanbul yangını. Mahmudpaşa çarşısı ve hamamını ve çevresindeki evleri yok eden onsekiz saat devam eden yangın.
İstanbul’da erken gelen görülmemiş kış. Haliç donmuş. Edirne yolu aylarca karla kaplı kalmıştı.
15.02.1755 - Bahir Mustafa Paşa’nın azli.
Başdefterdar Hekimoğlu Ali Paşa’nın üçüncü sadareti.
18.05.1755 - Ali Paşa’nın azli.
Naili Abdullah Paşa’nın sadareti.
24.08.1755 - Abdullah Paşa’nın azli.
Nişancı Bıyıklı Ali Paşa’nın sadareti.
27.09.1755 - Büyük İstanbul yangını. Sirkeci, Hocapaşa çevresinde gece yarısı başlayan yangın. Yangın Bahçekapı ve Paşakapısı arasında Babıâli’yi de içine alarak Divanyolu’nda sona ermişti. Otuzaltı saat rüzgârla devam eden yangın can ve mal kaybına sebep olduğu gibi en önemli devlet dairelerinin ve içindeki tüm resmi belgelerin de yanmasına sebep olmuştu.
25.10.1755 - Ali Paşa’nın azli ve Yirmisekizzâde Mehmed Said Paşa’nın sadareti.
05.12.1755 - Nur-ı Osmaniye Camii’nin açılışı.
01.04.1756 - Mehmed Said Paşa’nın azli ve Köse Bâhir Mustafa Paşa’nın sadareti.
05.1756 - Mısır ve Bağdat’ta devlete karşı hareket.
Garp ocaklarının durumunun bozulması ve buraların devlete karşı güçlerin eline geçmeye başlaması.
Rusya’nın, Lehistan’ın zayıflaması.
Osmanlı Devleti’nin yeterince etkin olamaması neticesinde Boğdan tarafında etkinlik kazanmaya başlaması.
06.1756 - Sultan III. Ahmed’in büyük şehzadesi Mehmed’in, şehirdeki veba salgını sebebiyle 42 yaşında vefatı.
Nur-ı Osmaniye Camii’nin inşaatının tamamlanarak törenle açılması.
04.07.1756 - Büyük İstanbul yangını.
11.01.1757 - Mustafa Paşa’nın azli.
Koca Ragıp Mehmet Paşa’nın sadareti.
29.10.1757 - III. Osman’ın ölümü.
30.10.1757 - III. Mustafa’nın Padişah olması.
Devamı

Genç Osman

[caption id="attachment_1808" align="alignright" width="150"]Genç Osman Babası: Sultan 1. Ahmed Annesi: Mahfiruz Sultan Doğum Tarihi: 3 Kasım 1604 Tahta Çıkışı: 26 Şubat 1618 Tahttan İndirildiği Tarih: 19 Mayıs 1622 Ölümü: 20 Mayıs 1622[/caption]

Hâile-i Osmaniye, yeniçerilerin kazan kaldırarak II. Osman’ın canına kıydıkları acı musibet demektir. Bilindiği gibi, II. Osman, I. Ahmed’in oğlu olup Hatice Mahfirûze Sultân’dan Kasım 1604 yılında dünyaya gelmişti. 14 yaşında yani Şubat 1618’de tahta geçen ve Genç Osman diye de bilinen II. Osman, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca bilecek kadar âlim ve Fâris yahut Fârisî mahlaslarıyla şiir yazacak kadar da edibdi. Üzerinde müessir olan üç şahsiyetten birisi Hocası Ömer Efendi ve diğeri de Kızlar Ağası Mustafa Ağa ile Süleyman Ağa idi.

Sadrazam Halil Paşa’yı yerinde bırakan Padişah, Kaimmakam Sofi Mehmed Paşa’nın yerine Kara Mehmed Paşa’yı getirdi. İlk işi 1612 Nasuh Paşa anlaşması ile sona ermiş gibi görünen ve ancak devam eden İran’la olan ihtilafı sona erdirmek oldu ve Eylül 1618’de anlaşma imzalandı.

Sıra 1617 yılından beri devam eden Lehistan problemine gelmişti. Vezir-i azam İstanköylü Ali Paşa harp açılmasına taraftardı, diğer erkân-ı devlet ise istemiyorlardı. Seferden önce Rumeli Kazaskeri Taşköprülü-zâde Kemâlüddin Efendi’den fetvâ alarak kardeşi Şehzâde Mehmed’i katl ettirdi ve ahını aldı. Eylül 1620 tarihinde başlayan Lehistan seferi, Ekim 1621 tarihinde barış antlaşması ile sona erdi. Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmed Paşa şehid olmuş ve ordu moralsiz kaldığından istenen zafer elde edilememişti. II. Osman askerlere ve asker de kara hadımların sözlerine inandığı için II. Osman’a kırılmışlardı.

II. Osman bazı ıslâhâtları yapmak niyetindeydi ve bu ıslahata tamamen bozulmaya başlayan kapı kulu ocaklarından başlamak niyetindeydi. Hatta Halep, Şam ve Mısır beylerbeylerine emirler göndererek Padişah’a sadık yeni bir ordu teşkili için gizliden gizliye hazırlıklara başlamıştı.

Kızlar ağası Süleyman Ağa ile Hocası Ömer Efendi padişahı hacca gitmesi için ikna etmeye başladılar. Hacca gitmesine, askerler, Kayınpederi ve Şeyhülislâm Es’ad Efendi ile Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri şiddetle karşı çıkıyordu. Devreye kapıkulu askerleri girdi ve Padişah’ı hacca göndermek isteyen Ömer Efendi, Süleyman Ağa ve Veziriazam Dilâver Paşa’nın başını isteyerek başta Rumeli Kazaskeri Yahya Efendi olmak üzere ulemayı araya soktular. Fayda vermedi ve sonunda askerler isyan ederek Bâb-ı Hümâyun’dan içeri girdiler. Sultân Mustafa’ya zorla bî’at gerçekleştikten sonra, II. Osman Orta Camiye getirildi. Burada yeni Sadrazam olan Kara Davud Paşa’nın tâlimatıyla kemend ile boğulmak istendi. Muvaffak olunamayınca, Yedikule’ye götürüldü ve maalesef Davud Paşa’nın nezâretinde orada şehid edildi. (Mayıs 1622). Ne yazık ki, bu fitnenin başında Sultân Mustafa’nın Vâlide Sultân’ı bulunmaktaydı.

II. Osman’ın öldürülmesi, Osmanlı tarihinin en acı olaylarından biridir ve maalesef Kanuni’nin oğlu Şehzâde Mustafa olayı gibi tarihin akışını değiştirmiştir. II. Osman, bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin yükselmesine sebep olan yeniçeri teşkilâtının artık çürüdüğünün farkına varmıştı ve bu gerileme sebebini ortadan kaldıramadan vefat etti.

Devrinin sadrazamları arasında Halil Paşa, Kara Mehmed Paşa ve Dilâver Paşa’yı; Şeyhülislâm ve kayın pederi Es’ad Efendi’yi, Nişancı Okçu-zâde Mehmed Efendi’yi ve ilim erbabından ise, Hoca Ömer Efendi ve Müezzin-zâde Mahmûd Efendi’yi özellikle zikretmeliyiz.
Devamı

28 Ağustos 2016 Pazar

Rüzgar Erkoçlar

rüzgar erkoçlarCinsiyet değiştirme haberleri ile bir süre gündemden düşmeyen Rüzgar Erkoçlar kimdir? Kendisi ile röportajlar büyük ilgi gören ve eski adı Nil Erkoçlar olan ünlü oyuncunun sevgilisi ile çıkan haberler de uzun bir süre gündemdeki yerini korumuştu.

Yazımızın devamında kız hali ile adı Nil Erkoçlar olan Rüzgar Erkoçlar’ın biyografisi, hayatı, oynadığı diziler, filmler, yeni ve eski halini görebileceğiniz resimleri ve fotoğrafları ekledik. Birçok kullanıcımız Rüzgar Erkoçlar cinsiyet mi değiştirdi, kız mı erkek mi merak içerisindeler.

Rüzgar Erkoçlar Kimdir
Onur Rüzgar Erkoçlar (Doğum Tarihi Nil Erkoçlar, 26 Mart 1986, İstanbul), Türk oyuncu ve fotomodeldir.

Oyunculuğa on yaşında oynadığı reklam filmleriyle başlayan Erkoçlar, 15 yaşındayken oynadığı Molped reklamıyla ünlenmiştir. Ardından birçok projede yer alan Erkoçlar ilk olarak Berna Laçin’in başrolü oynadığı Seni Yaşatacağım adlı dizide oynamaya başlamış, bu dizinin ardından Kadir İnanır’ın başrolde olduğu Bütün Çocuklarım adlı dizide oynamıştır. Oyuncu, en çok Emret Komutanım adlı dizi ve aynı ada sahip sinema filminde canlandırdığı Foto Fato rolü ile tanınmaktadır.

20 Şubat 2013 tarihinde müzik yapımcısı Erol Köse’nin Erkoçlar hakkında Twitter’da yayınladığı mesajda, oyuncunun cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirerek erkek olduğu iddia edildi. Oyuncu ve kardeşi tarafından yalanlanan iddia daha sonra doğrulandı ve oyuncunun yeni adının Rüzgar olduğu aktarıldı. Erkoçlar, Ayşe Arman’a verdiği, 24 Şubat 2013’te yayımlanan röportajında iki yıldır hormon tedavisi gördüğünü ve üç hafta önce de cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirdiğini açıkladı.

Oynadığı Diziler Ve Filmler
2006 Emret Komutanım Şah Mat Fato
2002 Seni Yaşatacağım Özlem
2004 Bütün Çocuklarım Irmak Kıroğlu
2005/2008 Emret Komutanım Foto Fato
2008 Elif Yağmur
2008 Üvey Aile Özlem Orakçı
2009 Hesaplaşma Defne
2010 Maskeli Balo Zehra
2010 Çakıl Taşları Zeynep
2012 Yamak Ahmet Anna

Cinsiyet değiştirdikten sonra önce oyunculuk kariyeri biten Rüzgar Erkoçlar, yılın popüler yarışmasını ekibine katılıyor. Geçtiğimiz aylarda çalıştığı pastaneden de ayrılmak zorunda kalan Erkoçlar, Bu Tarz Benim’in kamera arkasında görev alacak.

Cinsiyet değiştirdiği için bir yandan yoğun eleştirilere maruz kalan, diğer yandan oyunculuk kariyeri bittiği için uzun süredir iş bulamayan Rüzgar Erkoçlar , tekrar televizyona dönüyor.
Ancak bu sefer kamera önünde değil, arka planda çalışacak. Üstelik de yıla damgasını vuran Bu Tarz benim yarışmasının ekibiyle.

[gallery columns="4" link="file" ids="1749,1750,1751,1752"]
Devamı

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Yusuf Aktaş

Scorp uygulamasının mutlaka takip edilmesi gereken scorperlarından biridir reynmen. 2016 yılında şive komedisi yaparak fenomen haline gelen, vine fenomenlerini taklit etmeye çalışan, komik ses ve mimiklerle genç kitleyi kahkahalara boğan bir arkadaşımız. Aynı zamanda güzel sesiyle de sık sık ön plana çıkmaktadır. En beğendiği web sitelerinden birisi fiyat karşılaştırma sitesi portalıdır.

Gerçek adı Yusuf Aktaş olan Scorp fenomeni aslen Sivas'lıdır ancak İstanbul'da yaşamaktadır. Aktif olarak Scorp'ta boy gösteren fenomenimiz 7 Ağustos'ta bir YouTube kanalı oluşturmuştur.

Devamı

Sabri Ülker

sabir ülekrSabri Ülker, 1920 yılında Kırım’da doğdu. Rus mezalimi yüzünden memleketinden çıkarıldı ve ailesi ile birlikte 1929 yılında Türkiye’ye temelli olarak göç etmek zorunda kaldı. Kadırga İlkokulu'nu bitirdikten sonra Ortaokulu Bilecik'te okudu. Liseyi Kütahya'da okudu. Üniversiteyi Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli'sinde okudu.

Cumhuriyetin ilk dönem sanayicilerinden olan ve ülkemizin ileri gelen girişimcileri arasında yerini alan Sabri Ülker, Kırım Tatar Türkü olan ailesi ile birlikte 1929 yılında 9 yaşındayken, Rusların baskısı yüzünden Türkiye’ye göç etmek durumunda kaldı.

Sabri Ülker, ikokul yıllarında yaz tatillerinde ağabeyi Asım Ülker ile birlikte Besler Bisküvi Fabrikası'nda çalıştı. Yüksek öğrenim çağında 2. Dünya Savaşı da başladı. Ülker, yüksek öğrenimini bitirdiğinde, savaş da sona erdi.

Sabri Ülker, işte bu günlerde bisküvinin tadını unutan çocuklar için bisküvi üretmeye karar verdi.

1944 yılında Eminönü´ndeki Nohutçu Han´da küçük bisküvi atölyesini satın aldı. Ağabeyi Asım Ülker ve üç çalışanla birlikte 100 metrekarelik bu atölyede üretime başladı. Bu atölyedeki başarısının ardından 1948 yılında eski Sağmalcılar Köyü’ndeki Takkeci Camii’nin hemen yanında, bisküvi üretimi için bir fabrika kurdu; bisküvi kapasitesini üç katına çıkarttı. Ürünlerin nakliye farkı alınmadan, fabrika fiyatına esnafa ulaştırılmasını sağladı. Daha sonra bu bisküvi fabrikası Davutpaşa’daki yerine taşındı.

- 1970’te halka açık bir şirket olan Anadolu Gıda’yı Ankara’da kurdu.

- 1974’te Ülker’de ilk bisküvi ihracatını başlattı.

- 1979’da İstanbul’da kurulan ikinci fabrikayı çikolata üretimine tahsis etti. Aynı yıl, uluslararası firmalarla rekabet edebilmek için büyük bir öngörüyle Ülker’de Araştırma ve Geliştirme departmanını kurdurdu.

- 1980’lerden itibaren Ülker’in üretim çeşitliliğinin zenginleşmesini sağladı. Aynı senelerde Ülker’in dünyaya entegre olmasına ön ayak oldu.

- 1983’te BOPP ve oluklu mukavvayı üretim listesine ekletti.

- 1992’de bitkisel-endüstriyel yağ ve margarin sektörüne girme kararı aldı.

- 1996’da da süt endüstrisine girildi.

- 2000 yılında Ülker’in onursal başkanlığını üstlenen ve yönetimi Murat Ülker’e devreden Sabri Ülker, fikirleriyle topluluğa yol göstermeye devam ediyor.

Yıldız Holding bugün 65 üretim ve pazarlama şirketiyle bisküviden çikolataya, gazlı içeceklerden süt ve sütlü ürünlere, bebek mamasından kişisel bakım ürünlerine ve ambalaja kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor.

Yurtiçi ve yurtdışında toplam 43 fabrikada üretim yapan Yıldız Holding şirketleri, sadece ülkesinde değil, bölgesinde de öncü kimliğini koruyor. Sabri Ülker, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmanın yanı sıra, gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle ülkemizin toplumsal gelişimine yönelik çalışmalarda da bulunuyor.

Gelecek nesillere daha yaşanır bir Türkiye ve Dünya bırakabilmek için sivil toplum kuruluşlarıyla koordinasyon içinde çalışmanın önemine inanan Sabri Ülker, TEMA Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. TEMA’nın, köylerin kalkınmasına yönelik projelerini ilk destekleyen kurumun Ülker olmasını sağladı.

12 Haziran 2012 tarihinde vefat etti.
Devamı

26 Ağustos 2016 Cuma

Ceyda Ateş

ceyda atesCeyda Ateş doğum tarihi: 14 Eylül 1987, Ankara doğumlu olan ve çok beğenilen ünlü oyunculardan birisidir. Aslında Ceyda ateş, Türk sunucu, model ve oyuncu olarak bir çok yerde sevenleri ile birlikte olmuştur. Ceyda Ateş Barış Manço Kültür Merkezi’ndekısa bir süre kendisini geliştirmek için tiyatro eğitimi almıştır. “Gurbet Kadını”, “Aşk Oyunu”, “Elveda Rumeli” ve “Cennet Mahallesi” gibi çok sevilen ve çok beğenilen dizilerde yer almıştır. Yıllar 2008 zamanını gösterdiğinde ise Çılgın Dershane Kampta adlı güzel ve beğenilen filmde rol alarak bir çok hayranına kendisini daha çok beğendirmiş ve daha çok sevdirmeyi başarmıştır.

Ve Kavak Yelleri adlı dizide konuk oyuncu olarak kısa bir süre rol almış ve orada daha çok meşhur olmaya başlamıştır, konuk oyunculuk yaptıktan sonra bir kez daha aynı dizide ve (3.Sezon-2010) boyunca rol alarak dizide tamamen çok beğenilmiştir. Daha sonra “Yer Gök Aşk” isimli dizide bir kez daha konuk oyuncu olarak rol almış ve orada yine başarısını göstermiştir. Sonrasında ise Adını Feriha Koydum adlı dizide uzun bir süre rol alarak orada kariyerini kiye katlamıştır. Adını Feriha Koydum dizisinden 2. sezonun sonunda diziden ayrılmak istemiş ve rol aldığı diziyi bırakarak dizilere ve sunuculuk yapmaya kısa bir süre ara vermiştir.

Filmleri

2006 Gülcü Baba Konuk Oyuncu olarak rol almıştır, 2007 Çılgın Dersane Esra olarak Yardımcı Oyunculuk yapmıştır, 2013 Rüya Gibi Geçti Lale olarak başrolde oyunculuk yapmıştır, 2014 Gulyabani Duygu Başrol Oyuncusu, 2014 Çırağan Baskını Meryem Başrol Oyuncusu olarak rol almaya devam etmiştir.

Kısaca Ceyda ateş kendisini bir çok dizi ve televizyon programında tanıtmayı başarıp çok meşhur olmaya başlamıştır. Gerçek bir başarılı dizi oyuncusu olarak bu yıllarda her hangi bir dizi ve filmde rol almamıştır. Ancak rol teklifi gelirse devam edeceği bekleniyor.

[gallery columns="4" link="file" ids="1682,1683,1684,1685"]
Devamı

Somuncu Baba

1331 yılında Kayseri'nin Akçakaya köyünde doğmuştur. Anadolu'yu manevi fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri'nin oğludur. Soyu İslam Peygamberi Muhammed'e ulaştığı ve 24. kuşaktan torunu olduğu inanılmaktadır. Şeyh Hamid-i Veli ilk tahsilini babası Şemseddin Musa Kayseri'den almıştır. Bilge kişiliği olan Şeyh Hamid-i Veli, ilim alanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil'de sürdürmüştür. Alaaddin Erdebili'den ve Bayezid-i Bistami'nin ruhaniyetinden manevi terbiye almıştır.

Dini ve dünyevi ilimlerle ilgili icazet alarak, irşad vazifesi için Anadolu'ya dönmüş Bursa'ya yerleşmiştir. Bursa'da çilehanesinin yanında yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı pazar dolaşarak "Somunlar Müminler" nidasıyla insanlara ekmek dağıtmıştır. Bu sebeple Şeyh Hamid-i Veli "Somuncu Baba" ve "Ekmekçi Koca" olarak da tanınmıştır. Yıldırım Beyazıd Niğbolu zaferini kazanınca Allah'a şükür nişanesi olarak Bursa Ulu Camiini yaptırmıştır.

Ulu Cami’nin açılış hutbesini Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri okumuş, hutbede Fatiha Suresini yedi farklı şekilde yorumlamıştır. Bu olağanüstü hutbeyi dinleyen cemaat Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerine büyük bir teveccüh ve tazim göstermiştir. Manevi kişiliği ve bilgelik yönü ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri şöhretten korktuğu için talebeleriyle birlikte Bursa'dan ayrılarak Aksaray'a gelmiştir. Aksaray'da Hacı Bayramı Veliyi dünyaya ve ahirete ait ilimlerde eğiterek yetiştirmiş, irşad vazifesi için Ankara'ya görevlendirmiştir. Şeyh Hamid-i Veli kabri Malatya'nın Darende ilçesinde Somuncu Baba Camii'nde bulunmaktadır.

Talebeleri

Somuncu Baba ve en meşhur talebesi Hacı Bayram Veli'nin Osmanlı Devletinde yeni Anadolu ve Rumeli üzerinde çok büyük etkileri vardır. Osmanlı kültürünü etkileyen bu önemli simaların hizmetlerini ve kültürümüze katkılarını anlamak için yetiştirmiş oldukları bazı isimleri zikretmemiz gerekir. Böylece kültürümüz için ne kadar önemli olduklarını ve büyük değerler ifade ettiklerini anlamaya çalışabiliriz. Bu önemli isimler ve medfun oldukları yerler şunlardır:

* Halil Taybi Darende
* Baba Yusuf Hakiki Aksaray
* Akşemseddin Beypazarı Göynük
* Ömer Dede Göynük
* Hızır Dede Bursa
* Akbıyık Sultan Bursa
* İnce Bedreddin Darende
* Yazıcıoğlu Gelibolu
* Şeyh Lutfullah Balıkesir
* Şeyhî Kütahya
* Şeyh Üftade Bursa
* Aziz Mahmud Hüdayi İstanbul
* Muslihiddin Halife İskilip
* Uzun Selahaddin Bolu

Somuncu Baba Hazretlerinin günümüze kadar gelen uzantıları ve yansımaları o kadar mükemmel ki Anadolu'nun her köşesinde bir parçasını bulmak ve yüreklerde hissetmek mümkündür. Âlim ve tasavvuf ehli kimseler üzerinde emeği ve etkisi bulunan Somuncu Baba Hazretleri için kültürümüzün temel taşlarından biridir diyebiliriz. Öyle ki uzantılarının günümüze kadar devam etmesi neseb-i aliyesinin halen etken olması günümüz insanları için Allah'ın bir lütfudur.

Eserleri

Somuncu Baba, zâhirî ve bâtınî ilimlerdeki derin bilgisine rağmen, çok az eser vermiş veya çok az eseri bize ulaşmış bir alim kişidir. Onun fazla eser vermiş olmaması, daha evvel işâret ettiğimiz melâmet meşrebinden de kaynaklanmış olabilir. Nitekim onun yanında yetişmiş bulunan ve halifesi olan Hacı Bayram Veli de, müderris olmasına rağmen eser yazmamış ve hatta Muhammediyye müellifi halifesi Yazıcıoğlu, eserini kendisine takdim ettiğinde, “Mehmet, bununla uğraşacağına bir gönül haketseydin; bir gönle girip onun terbiyesiyle meşgul olsaydın, daha iyi olmaz mıydı?” diyerek kendi düşüncesini de dile getirmiştir. Bu zikredilen hakikata rağmen, Somuncu Baba’nın bize kadar ulaşan Şerh-i Hadis-i Erba‘în, Zikir Risalesi, Silâh’u-l Mürîdîn ve Kâşif’u-l-Estar an Vechi-l Esrar eserleri mevcuttur.

Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin soyu Darende'de; Halil Taybi ile günümüze kadar devam etmektedir. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz "Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Nesebi Alisi" adlı eserinde arşiv kayıtlarına dayanarak Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin nesebi, nesli ve kabri şerifi hakkında genişçe bilgiler vermektedir.

Şeyh Hamid-i Veli neslinden büyük devlet adamları, âlim ve fâzıl zatlar yetişmiştir. Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi de bunlardan birtanesidir.
Devamı

Fethullah Gülen

[caption id="attachment_1671" align="alignleft" width="150"]Fethullah Gülen FE. Terör Örgütü Lideri[/caption]

Fethullah Gülen, resmî nüfus kaydına göre 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi.

1945 Kur'an Öğrenmeye Başladı

Annesinden 4 yaşında Kur'an öğrenmeye başladı ve kısa zamanda Kur'an'ı hatmetti.
"Benim ilk Kur'an hocam validemdir. Kendi anlattığına göre bana dört yaşımda Kur'an okumayı öğretmiş. Bir ay içinde de hatmettiğimi söyler. Ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bütün köylüye yemek verdiler. Birisi de bana "Senin düğünün oluyor" dedi. Utandım, ağladım."

1946 İlkokula Başladı

"O sıralarda köyümüzde ilkokul yoktu. Şu anda da mevcut olan caminin bitişiğindeki medreseyi, sınıf olarak kullandılar. Gündüzleri çocuklara, geceleri de yaşlı erkek ve kadınlara orada okuma-yazma öğretiyorlardı. O yaşlı başlı insanların durumunu pencereden seyreder gülerdim. Bana halleri çok tuhaf gelirdi. Yaşım tutmadığı için ilk sene beni okula almadılar. Okula gittiğimde yaşım yine tutmuyordu; fakat devam ettim. İki veya üç sene okula gittim."

1949 İlkokul Günleri ve Yarıda Kalan Eğitim

Babasının 1949 yılında Alvar Köyü'ne imam olması ve ailesinin oraya taşınması nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kaldı ve daha sonra dışarıdan tamamladı.

"İki buçuk sene kadar okuduktan sonra okuldan ayrıldım. Babam, İmam olarak Alvar'a gittiği için biz de ailece oraya taşındık. Bir daha da okula gitmedim. Bir ara Korucuk'a gelmiştim. Bu kadın öğretmen beni görmüş ve "Ben seni dördüncü sınıfa geçirdim" demişti. Fakat onun bu jesti de fayda etmedi. Okula gitmedim. İlkokulu daha sonra, Erzurum'da dıştan imtihanla bitirdim."

1951 Hafızlık Çalışmaları

Babası Ramiz Gülen'den Arapça dersler aldı ve hafızlığını tamamladı.

"Ev işlerinden ve hayvanları gütmekten vakit bulabildiğim ölçüde ezber yapabiliyordum. Buna rağmen iyi çalıştığım günler yarım cüz kadar ezberleyebiliyordum. Zaten yazın vakit bulmam mümkün değildi. O kış hıfzımı tamamladım." (Küçük Dünyam)

"Ben şahsen hafızım ve hayatımda iki defe hafızlık yapanlardanım. Bir, on küsur yaşlarındayken babam yaptırmıştı. Bazı sebeplerden ötürü üzerinde duramadığımdan tamamen unutmuştum. Daha sonra 1980'lerde tekrar dört ayda hafız oldum. Fakat kemâl-i samimiyetle söylemeliyim ki, onu her okuyuşta yeni yeni ufuklar, yeni yeni kıtalar keşfediyor gibi oldum. Ona gönlünü veren herkesin de aynı şekilde düşündüğünü zannediyorum. Elverir ki, mânâya âşina olarak ondaki ilâhi maksatlar takip edilebilsin ve biraz da –daha önce de bahsettiğim gibi- konsantrasyon içinde ciddî bir biçimde okunsun. (Prizma-4, Kasım 2003)"

1955 Erzurum'daki Talebelik Günleri

Kurşunlu Camii Medresesindeki Sadi Efendi'nin yanından ayrıldı ve Kemhan Camii yanındaki medresede 6 ay kadar okudu. Oradan da ayrıldı ve Taşmescid'e gitti. Metruk haldeki Ahmediye Camii'nde kendi imkanlarıyla bir oda hazırlayarak Zinnur adında bir arkadaşıyla oraya yerleştiler. Burada Osman Bektaş Hoca'dan ders almaya başladı.Edirne'ye gidinceye kadar hep burada kaldı.

"Sadi Efendi ile aramızda bir ara huzursuzluk oldu neticede, medreseden ayrılmaktan başka çarem kalmadı. " Sadi Efendi'nin yanından ayrılınca Kemhan Caminin yanındaki medreseye gittim. Zaten eşya olarak sadece bir sandığım vardı. Bu medresede beş-altı arkadaş kalıyorduk. Eğer birinin misafiri gelirse, yatacak yerimiz kalmazdı.

Sadi Efendinin yanından ayrılınca Osman Bektaş Hocanın yanına gittim. Osman Hoca fıkıhta hakikaten üstattı. Zaten müftülüğe bir müstefti (fetva sormak isteyen) gelirse, o sırada müftü olan Sadık Efendi kapıcıyı gönderir ve Osman Hoca'yı müftülüğe çağırırdı. Meşguliyeti fazla olan bir insandı. İmkanları da iyiydi.Osman Hoca beni izhardan başlattı. Bir iki ders okuduktan sonra "Molla Fethullah! Seni bu derslerle meşgul etmeyelim. Sen de Cami oku" dedi."

1957 Risale-i Nurlarla tanışma

Erzurum'da talebelik yıllarında Bediüzzaman'ın yanından gelen Muzaffer Arslan'ın sohbetlerine katılması üzerine risaleleri tanır ve bir daha da sohbetlere katılmaktan geri kalmaz. Ramazan vesilesiyle Amasya, Tokat ve Sivas taraflarını dolaşarak vaazlar verdi ve sohbetler yaptı.

"Kırkıncı Hoca, bana, Selahattin ve Hatem'e Bediüzzaman Hazretlerinin yanından birisi gelmiş, akşam sohbet yapacak, oraya gidelim" dedi. Teklifini hemen kabul ettik. Çünkü, Bediüzzaman'ın yanında bulunmuş bir insanı ilk defa görecektik. Bu da bizim için çok cazip ve orijinal bir hadiseydi.

Mehmet Şergil'in terzi dükkanına geldik. Burası, iki kilimden biraz daha genişçeydi. İlk gece veya ikinci gece orada bulunanlardan aklımda kalan isimlerden bazıları, Mehmet Şevket Eygi, Esat Keşafoğlu ve Osman Demirci'dir. Şevket Eygi, yedek subaylık yapıyordu. Esad Keşafoğlu ise o sırada üsteğmendi. Bediüzzaman Hazretleri, Muzaffer Arslan'a "şark'ı bir dolaş gel" demiş o da Sivas, Erzincan ve Erzurum'u dolaşmaya gelmişti. 15 gün kadar Erzurum'da kaldı. İlk gece Hücumat-ı Sitte okundu. Ertesi gün Beşinci Şua'dan ders yapıldı. Bizimle gelen mollalardan bazıları, oradaki tevillere itiraz ettiler ve bir daha gelmediler. Fakat anlatılanlar beni iyice sarmıştı. Bilhassa Muzaffer Arslan'ın bir sahabe hayatı yaşaması, sadeliği ve samimiyeti bana çok tesir etti. Ben zaten sahabe aşığı bir insandım. Onu görünce, işte aradığım insanları buldum, dedim ve bir daha da ayrılmayı düşünmedim.
Muzaffer Arslan'ın pantolonunun iki dizi de yamalıydı. Ceketi de işte ona göreydi. Tabii ki bu sadelik bana apayrı duygular ilham ediyordu. Ayrıca ibadette derinlik vardı. Namaz kılışları, dua edişleri bana bambaşka görünmüştü. Derse gelip gidenlerden Çiğdem Bakkalı'nın sahibi bir Zeki Efendi vardı. Onun dua edişi de çok hoşuma giderdi. Yürekten dua etmesine bayılırdım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum; fakat kısa bir müddet zannediyorum. Üstad'dan Erzurum'a bir mektup geldi. "Mektup kime hitaben yazılmıştı? Üstad bu mektubu kime dikte ettirmişti?" hatırlamıyorum. Fakat selam gönderdiği isimler vardı. Sonunda da Fethullah ile Hatem'e de selam deniyordu. Ben adımın zikredildiğini duyunca ayaklarım yerden kesildi zannettim; o kadar sevinmiştim. Hayatımda o derece sevindiğim çok az vakidir. Şimdi o mektup nerdedir, kimdedir, onu da bilmiyorum. Ancak bu bana yetmişti. Sohbetlere gitmeyi bir daha terk etmedim."

1959 Erzurum'dan Edirne'ye Gitti

Erzurum'dan ayrılarak Edirne'ye gitti. Edirne'de Hüseyin Top hocanın yardımıyla çevre edindi. Girdiği imtihanları kazandı, ancak askerliğini henüz yapmadığı için 6 Ağustos 1959'da resmen Üçşerefeli Cami ikinci imamlığına tayin edildi. İki buçuk sene Üçşerefeli Cami'nin bir penceresinde kaldı.

1962 Askerlik Günleri ve Hava Değişimi

Acemi eğitim dönemini Ankara Mamak'ta tamamladıktan sonra dağıtım yeri İskenderun'a çıktı. Burada hastalandı ve hava değişimiyle, 4 yıl önce ayrıldığı Erzurum'a gitti. Hava değişimi sırasında Erzurum'daki camilerde vaaz verdi. Usta erlik dönemini İskenderun'da geçiren Fethullah Gülen burada vaazlar verdi. Bir vaazı bahane edilerek mahkemeye sevk edildi. Yeni İstiklal Gazetesi olayı manşetten duyurdu. Mahkemece aklandı. Ancak disiplin cezası olarak 10 gün askeri hapishanede yattı. Hastalandı. Rapor alarak tebdil-i hava için Erzurum'a geldi. Askerliğinin bitmesine 34 gün kala terhis edildi.

1964-1966 Yeniden Edirne'ye Dönüş,Kırklareli ve İzmir'e Tayin

Askerden sonra yaklaşık 1 sene Erzurum'da kaldı. Daha sonra yeniden Edirne'ye döndü ve 4 Temmuz 1964 günü Dar'ül Hadis camiinde Kur'an Kursu öğretmeni ve fahri imam olarak göreve başladı.Şimdi Profesör olan Suat Yıldırım o zamanlar Edirne müftüsü oldu. Bir ev tutup beraberce kaldılar. Darulhadis Camii'nin imam odasında özel sohbetler başlattı.Edirne'de 1 yıl geçmişti.Kırklareli'ne tayin istedi ve 31 Temmuz 1965'te Kırklareli merkez vaizliğine tayin edildi.1966'da İzmir merkez vaizliğine tayin edildi. Bundan ayrı olarak, Kestanepazarı Derneği Kur'an kursunda gönüllü öğreticilik ve belletmenlik yapmaya da başladı.

18.02.1968 İlk Kez Hacca Gitti

İzmir Kestanepazarı Kur’an Kursunda hocalık yaparken Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfü Doğan kendisini telefonla arayarak Diyanet Görevlisi olarak hacca gönderileceği söyleyince o sene ilk kez hacca gitti. 1968 Yılı Kurban ve Hac mevsimi Mart ayının 10’unda idi. Fethullah Gülen’in hacca gidişi ile ilgili haber 19 Şubat 1968 tarihli İttihad gazetesinde yer aldı.
Kabe’ye Doğru
Kurban bayramının yaklaşması münasebetiyle bütün İslâm âleminden Hicaz’a Müslümanlar akın akın gitmekte ve Hac farizelerini ifâ için Mekke-i Mükerreme’de toplanmaya başlamış bulunmaktadırlar. Geçen yıllara nazaran Türkiye’den Hicaz’a gidenlerin sayıları bu yıl bir hayli arttığı gibi, hacı namzetlerini uğurlamak için onbinlerce Müslüman yollara dökülmekte ve tekbir sesleri arasında kafileler-otobüslerle mukaddes beldelere hareket etmektedir. Diyanet İşleri Riyaseti ise, Türkiye’den giden hacı namzetlerinin dini feraizi noksansız ifâ etmelerini temin için Hicaz’a temsilciler göndermiştir. Resimde, Diyanet Riyaseti tarafından Hicaz’a gönderilen İzmir Merkez Vaizi Fethullah Gülen Hoca, kendisini uğurlayan İzmirlilerle birlikte görülüyor. Diyanet tarafından Hacca vazifeli olarak gönderilmesi İttihad Gazetesi’nde bu şekilde yer almıştı. (İttihad Gazetesi, 19 Şubat 1968)

1971 12 Mart Muhtırası'na Doğru Kestanepazarı'ndan Ayrıldı

1971 yılında 12 Mart Muhtırası'ndan önce Kestanepazarı Kur'an Kursu'ndaki görevinden ayrıldı.

03.05.1971 Tevkif Edildi

"Doktor Bey'e "Bizim eve gidelim" dedim. Yolda yine bir köpeğe çarptık. Ben, "Bizi evde bekliyorlar, herhalde" dedim. Eve girdiğimde siyasî polislerin bütün eşyaları didik didik edip evin ortasına yığdıklarını gördüm.. Ben içeriye girince polisler "Hoş geldin" dediler. Aramaya devam ettiler.

Görevlilere "Geç kalır mıyım? Bir şeyler yiyeyim mi?" dedim. Gayem hem biraz açlığımı yatıştırmak hem de esas niyetlerini öğrenmekti. Bana "karnını doyur. Ne zaman döneceğin belli olmaz" dediler. Bir iki lokma pilavdan aldım. Biraz sonra Tepecik inzibat merkezine götürülmek üzere yola çıktık.

09.11.1971 Tahliye Oldu

"Nihayet 7. ayın içinde son bir kere daha mahkemeye çıkarıldık. Avukatımız üç aydan beri tekrar edip durduğu tahliye talebimizi ümitli bir eda ile mahkeme heyetine bir kez daha arz etti. O esnada, birden bire alışmadığımız bir şey oldu. O güne kadar, elli defa tahliye talebimize bıkmadan usanmadan elli defa "tutukluluklarına" diyen mahkeme heyetine, savcı, ayağa kalktı ve "Nasıl olsa birilerini -Av. Bekir Bey'i kastediyordu- bırakınız; bunları da bırakın gitsinler" dedi. Hem şaşırmış hem de çok sevinmiştik."

20.09.1974 Babası Ramiz Efendi Vefat Etti

Ramazan ayının üçüncü günü, babası Ramiz efendi vefat etti.

"Evet, o sene benim için bir hüzün senesi oldu. Babamın vefatından bir ay kadar önce Edremit'te Ceza Hakimi Necmeddin Güvenli gibi çok sevdiğim bir dostum vefat etmişti. Onun vefatından az önce bir rüya görmüştüm. Rüyamda benim bulunduğum yerde semanın derinliklerine doğru iki uçak batıp kayboluyordu. Bu hadise bir-iki defa tekrarlandı zannediyorum. Ve babam ile Hakim bey bir ay ara ile vefat ettiler. -İnşallah- ikisi de Cenabı Hakk'ın rıdvanına mazhar olmuşlardır.

1975 Konferanslar Vermeye Başladı

1975 yılında Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar serisine başladı ve 1976 yılında da devam eden bu konferanslar münasebetiyle İzmir dışında Ankara, Çorum, Malatya, Diyarbakır, Konya, Antalya, Aydın gibi illeri ziyaret etti.

26.08.1977 İstanbul'daki İlk Vaazı

İstanbul Eminönü'nde bulunan Yeni Cami'de ilk vaazını verdi. Vaazın konusu Müslüman'ın öncelikle kendine ve benliğine çeki düzen vermesi idi.

1979 Sızıntı Dergisi'nde Yazılar Yazmaya Başladı

İlk sayısı Şubat 1979'da çıkan Sızıntı Dergisi'nde başyazıları ve daha sonra orta sayfa yazılarını yazmaya başladı. İnsana ve yeni nesle verdiği önemden ötürü ilk başyazı "Bu Ağlamayı Dindirmek İçin Yavru" adını taşıyordu.

09.1980 Askeri Darbe

12 Eylül 1980 günü ihtilalin ardından görevini fiilen sürdürme imkânı bulamadı. 45 günlük bir heyet raporu aldı.
"12 Eylül öncesinde cereyan eden hadiselerin bir darbe ve ihtilale davet mahiyetinde olduğunu anlamak için, zannederim ne ferasete ne de kehanete ihtiyaç vardır. Hadiselerin dilinden en kaba çizgileriyle anlayanlar dahi gelmekte olan ihtilalin sesini kulak zarları yırtılırcasına duymuşlardır. Meseleye bu zaviyeden bakacak olursak, olması muhtemel darbeyi ben de herkes kadar hissetmekteydim ve etrafıma söylediklerim de bu mahiyette şeylerdir.

01.07.1988 Yeni Ümit Dergisi’nde Başyazılara Başladı

İlk sayısı 1 Temmuz 1988 yılında çıkan ve üç aylık periyotlarla yayın hayatına devam eden Yeni Ümit Dergisi’nde başyazılar yazmaya başladı. Bu dergide yazdığı ilk başyazı “Yeni Ümit’in Mütevazı İkliminde” adını taşıyordu.

13.01.1989 Üsküdar’da Valide Sultan Camii'nde Vaazlara Başladı

İstanbul’da 13 Ocak 1989 yılında Üsküdar Valide Sultan Camii'nde vaazlara başladı. Bundan önce en son 6 Nisan 1986 Çamlıca Camii'n açılışında Miraç kandili dolayısıyla vaaz vermişti. Üsküdar vaazları 1 yılı geçkin süreyle 16 mart 1990 tarihine kadar (62 hafta) devam etti. Burada bütün yönleriyle Peygamber Efendimiz’i ve O'nun sünnetini anlattı. Bu vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla 3 cilt halinde kitaplaştırıldı. 1989 yılı içinde Üsküdar Valide Sultan Camii'nde haftada bir Cuma günleri toplam 51 hafta vaaz verdi. Geri kalan 11 haftalık vaaz 1990 yılı içinde 16 Mart gününe kadar devam etti.

28.06.1993 Annesi Refia Gülen Vefat Etti

Refia Gülen Hanımefendi, 28 Haziran 1993 Pazartesi saat 12.20 sularında İzmir'de vefat etti.

23.01.1995 Sabah ve Hürriyet Gazeteleriyle Röportaj Yaptı

Sabah'tan Nuriye Akman ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök ile yaptığı röportajlar. Röportajlar Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşme İslamiyet, siyaset, kadın ve eğitim ekseninde geçti.

11.02.1995 Polat Renaissance'ta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İftarına Katıldı

Fethullah Gülen yaptığı konuşmada bu toplantının birlik vesilesi olmasını diledi.

04.04.1996 Patrik Bartholomeos İle Görüştü

Son yıllarda toplumsal hoşgörü temasının en fazla işleyen, Fethullah Gülen ve Fener Rum Patriği Bartholomeos, sıcak bir ortamda bir araya gelerek Türkiye'de Müslüman ve gayr-i müslim kesimler arasında diyalogu başlattılar.

08.11.1996 Fatih Üniversitesi'nin Açılışına Katıldı

İstanbul Beylikdüzü'ndeki merkez kampüsünde bulunan Fatih Üniversitesi 08 Kasım 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hizmete açıldı. Açılışa Alparslan Türkeş, Rıza Akçalı ve birçok siyasetçi, bilim adamı ve işadamı katıldı. Fethullah Gülen bütün davetliler ve Cumhurbaşkanı ile yakından ilgilendi

11.06.1997 Sağlık Problemleri Nedeniyle ABD'ye Gitti

Uzun zamandır kendisini rahatsız eden kalp sıkıştırması nedeniyle ABD'ye gitti. Ohio eyaletinde anjiyo yaptırdı.

27.06.1997 ABD'de Kalp Anjiyosu Geçirdi

Sağlık problemlerinden dolayı bir süredir ABD'de tedavi gören Fethullah Gülen, başarılı bir kalp anjiyosu geçirdi. Ohio eyaletindeki Cleveland Clinic Foundation Hastanesi kardiyoloji mütehassıslarından Dr. Murat Tuzcu yönetimindeki bir ekibin geçtiğimiz Cuma günü kalbine başarılı bir anjiyo müdahalesinde bulunduğu öğrenildi. Uzun süredir kalp, şeker ve yüksek tansiyon rahatsızlıklarından mustaripti.

23.01.1998 Papa II. John Paul, Ramazan Bayramı Dolayısıyla Kendisine Bir Mesaj Yolladı

Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul, Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Kurulu Başkanı Kardinal Francis Arinze aracılığıyla Ramazan'ın sona ermesi ve yaklaşan bayram sebebiyle Fethullah Gülen'e bir mesaj gönderdi.

09.02.1998 Vatikan'da Papa II. John Paul İle Görüştü

Vatikan'da dinlerarası diyalog adına Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yaptı.

15.06.1999 Ankara Emniyet Müdürlüğü Tarafından Hakkında Hazırlandığı İddia Edilen Raporla İlgili Olarak Bir Basın Açıklaması Yaptı

Fethullah Gülen, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hakkında hazırlandığı iddia edilen raporla ilgili olarak bu raporu hazırlayanların suç işlediğini belirtti. Amerika'da tedavi amacıyla bulunan Fethullah Gülen, Show TV'de Reha Muhtar'ın sorularını cevaplandırdı.

18.06.1999 ATV'de Fethullah Gülen'e Ait Montaj Kaset Görüntüleri Yayınlandı

Bu olaydan sonra Gülen hakkında soruşturma başlatıldı.

03.08.2000 Ankara DGM Savcısı Tutuklama Talep Etti

Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı, hakkında soruşturma yürüttüğü Fethullah Gülen'in tutuklanmasını talep etti. Yaklaşık 1 yıldır Fethullah Gülen hakkında yürüttüğü soruşturmanın sonuna gelen Savcı, Gülen'in tutuklanması talebiyle nöbetçi Ankara 2 No'lu DGM yedek hakimliğine başvurdu.

07.08.2000 Mahkeme Tutuklama İsteğini Reddetti

Ankara DGM Savcısı, Fethullah Gülen hakkında tutuklama talebiyle Ankara 2 No'lu DGM Yedek Hakimliği'ne başvurdu. Ancak, mahkeme “suç vasfının oluşmadığı” gerekçesiyle bu talebi reddetti.

11.08.2000 Fethullah Gülen Hakkında Yeniden Tutuklama Kararı Verildi

Ankara 2 No'lu DGM, Fethullah Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı. Ankara 2 No'lu DGM, Savcı'nın yaptığı itirazı görüştü. Yüksel'in talebini yerinde bulan Hakim Hüseyin Eken başkanlığındaki mahkeme, Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi.

28.08.2000 İstanbul DGM Tutuklama Kararını Kaldırdı

İstanbul 2 No'lu DGM heyeti, Gülen'in gıyabi tutukluluk kararını kaldırdı.
Ankara DGM Cumhuriyet Savcısının, hakkında soruşturma yürüttüğü Fethullah Gülen'in gıyabi tutukluluk kararı kaldırıldı. Şerafettin İste başkanlığındaki İstanbul 2 No'lu DGM heyeti, Gülen'in avukatlarının itirazı üzerine, 23 Ağustos'ta gönderilen ve 12 klasörden oluşan dosyanın incelemesini tamamladı. Heyet, talep doğrultusunda Gülen hakkındaki gıyabi tutuklama kararını kaldırdı.

31.08.2000 DGM Savcısı Dava Açtı

Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul DGM tarafından gıyabi tutukluluk kararı kaldırılan Fethullah Gülen hakkında dava açtı. Başsavcılık, Gülen için 'laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu' gerekçesiyle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesine göre, 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis cezası istedi.

16.10.2000 Fethullah Gülen Hakkındaki Dâvâ Ankara DGM'de Başladı

“Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" gerekçesiyle hakkında 10 yıla kadar ağır hapis cezası talebiyle hakkında dava açılan Fethullah Gülen`in muhakemesine başlandı.

04.12.2000 Mahkemenin İkinci Duruşması Yapıldı

Fethullah Gülen hakkında 'laik devlet düzenini yıkmak için örgüt kurmak' iddiasıyla 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası talebiyle açılan davaya devam edildi.

01.12.2001 Kırık Testi Sohbetleri Yayınlanmaya Başladı

Fethullah Gülen 21 Mart 1999'da ABD'ye gittikten sonra sağlığının elverdiği ölçüde sohbetlerini devam ettirdi. ABD'de yaptığı sohbetler ilk defa herkul.org sitesinde "Kırık Testi" adlı köşede 1 Aralık 2001 tarihinde yayınlanmaya başladı.

31.03.2002 Kalp Rahatsızlığından Dolayı Tedavi Altına Alındı

3 yıldır kronik kalb ve şeker rahatsızlıkları sebebiyle ABD'de bulunan Fethullah Gülen, 31 Mart 2002 Pazar günü yerel saatle 7.30'da acil olarak hastaneye kaldırıldı.

02.04.2002 Tedavi Gördüğü Hastaneden Çıktı

Kronik kalb ve şeker rahatsızlıkları sebebiyle ABD'de bulunan Fethullah Gülen, 31 Mart 2002 Pazar günü yerel saatle 7.30'da acil olarak hastaneye kaldırıldı. 2 Nisan 2002 Salı günü Doktoru Hüseyin Çopur tarafından bir basın açıklaması yapıldı ve yerel saatle 16:30 civarında hastaneden çıkarıldı.

10.03.2003 Mahkemenin Son Duruşması Yapıldı

Fethullah Gülen'in, ''anayasal sistemi değiştirerek yerine İslamî esaslara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu'' iddiasıyla 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın kesin hükme bağlanması, 4616 sayılı şartla salıverilmeye, dava ve cezaların ertelenmesine dair kanun uyarınca ertelendi.

21.01.2004 Fethullah Gülen Sol Koroner Arter Damarına Stent Takıldı

Sağlık problemleri sebebiyle bir süredir ABD'de bulunan Fethullah Gülen'in kalp damarına operasyon yapıldı

22.01.2004 Hastaneden Taburcu Edildi

Fethullah Gülen'in kalp damarına operasyon yapılarak sol koroner arter damarına stent takıldı. 21 Ocak 2004 Çarşamba günü gerçekleşen ameliyat sonrası 24 saat hastanede dinlenen Fethullah Gülen evde dinlenmek üzere 22 Ocak 2004 Perşembe günü taburcu edildi.

29.02.2004 Nuriye Akman'a Mülakat Verdi

Sağlık problemleri sebebiyle Amerika'da bulunan ve beş yıllık aradan sonra ilk kez Nuriye Akman'a konuşan Fethullah Gülen, dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Fethullah Gülen 5 yıl önce 21 Mart 1999 tarihinde ABD'ye gitmişti.

Nuriye Akman'ın 1995 yılında Sabah gazetesinde yayınlanan Fethullah Gülen'le yaptığı röportaj o günlerin flaş bir gazetecilik olayı idi. Akman, dokuz yıl aradan sonra, Zaman Gazetesi adına Gülen ile yeni bir söyleşi yapmak istiyordu. Zaman Gazetesi'nde çalışmasına rağmen Amerika'ya sürekli haber yolluyor ama bir türlü olumlu cevap alamıyordu. Bir süre önce, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, "Nuriye Akman sizi ziyarete gelmek istiyor" deyince sonunda olumlu cevabı almış. 26 Şubat 2004 günü ABD'ye giden Akman, ziyaretçi olarak karşılanmış ancak röportaj için geldiğini söyleyince, "Ben böyle bir söz vermedim" diyerek direnmiş ve iki gün konuşmamış. Ancak "bu kadar uzun yoldan geldi, kendisini kırmayalım" diyerek rahatsızlığına rağmen 29 Şubat 2004 günü başlayan sohbetle üç gün boyunca Nuriye Akman'ın sorularına cevap vermeye çalışmış. Bu görüşmeden sekiz gün sürecek bir röportaj dizisi ortaya çıkmış… Röportaj 22 Mart 2004 pazartesi gününden itibaren Zaman Gazetesi'nde yayınlanmaya başladı.

19/12/2004 Milliyet Gazetesi’nden Mehmet Gündem'e Mülakat Verdi

Milliyet Gazetesi’nden Mehmet Gündem Fethullah Gülen ile 19 Aralık 2004 günü mülakat yapmaya başladı. Röportaj "Fethullah Gülen'le 11 Gün" başlığı altında 8 Ocak 2005 Cumartesi gününden itibaren 22 gün süreyle Milliyet Gazetesi'nde yayınlandı.

15/07/2016 Türkiye'ye Büyük Darbe Girişimi

Amerika'nın da talimatıyla TSK'ya 40 önce yerleştirdiği adamlara emir vererek beklenmedik bir gecede ülkeye darbe yapmaya kalkıştı ancak başarılı olamadı.
Devamı

25 Ağustos 2016 Perşembe

Baltacı Mehmet Paşa

(1660-1721 )Baltacı Mehmet Paşa Türk devlet adamıdır. İki kere sadrazam olmuştur. Baltacı Mehmet Paşa Kastamonu’nun Osmancık kasabasında doğdu, çocuk yaşında memleketinden çıkarak çeşitli yerlerde bulundu, bir müddet sonra saray hizmetine girdi. Sarayda Baltacılar Ocağı’na alındığı için, «Baltacı» diye tanınmıştır. Sesinin güzelliğiyle de kendini tanıtarak sarayda müezzin oldu, IV. Mehmet’in oğulları Şehzade Mustafa ile Şehzade Ahmet’in şahsî hizmetlerinde çalıştı. III. Ahmet’in tahta çıkması üzerine (1703) vezir (= mareşal) rütbesiyle Kaptanı Derya (deniz kuvvetleri komutanı) oldu (1704) Dört aya varmadan da sadarete getirildi. Bu mevkide 1,5 yıl kaldıktan sonra, azledildi. Dört yıl sonra Halep beylerbeyliğinden (umumî valiliğinden) alınarak yeniden sadrazam tâyin olundu (1710).

Bu sıralarda devletin en önemli dış meselesi Rusya ile münasebetlerin gerginleşmesi ve o çağda büyük Avrupa devletlerinden sayılan İsveç’in cengâver kralı Demirbaş Şarl (XII. Kari) ın Osmanlıya ilticasıydı. Rusya’ nın rahat durmayacağı anlaşıldığından, 20 Kasım 1710’da bu devlete karşı savaş açıldı. Başkomutanlığa Baltacı getirildi.

Büyük bir ordu ile Çar I. Petro üzerine yürüyen Baltacı, Prut nehri kıyılarında Falcı mevkiinde Rus İmparatoru’nu kuşattı (20 temmuz 1711). Baltacı, Çar’ı ordusu ile yok etmek için birkaç teşebbüs yaptıysa da, Yeniçeriler’in itaatsizlikleri karşısında bir bozgundan çekindi, Çar’ın müsait tekliflerini kabule şayan gördü 23 temmuzda Osmanlı lehine bir antlaşma aktedildi ve Baltacı Mehmet Paşa Çar’ı serbest bıraktı.

Antlaşmanın hafif olduğu ve Baltacı’nın yakın müşavirleri tarafından iğfal edildiği muhakkaktır. Bu müşavirler (Ömer Efendi ile Osman Ağa) sonradan idamla cezalandırılmışlardır. Prut başarısı önce İstanbul’da büyük sevinç uyandırarak şenlikler yapılmışsa da, İsveç Kralı, Kırım Hanı, Paşa’nın bütün muhalifleri, Padişah’ı, Baltacının Çar’ı esir etmek mümkünken bunu yapmadığı hakkında iknaya muvaffak oldular. I. Petro’nun karısı Katerina’nın Paşa’nın çadırına gelerek bu sonucu sağladığı hakkındaki hikayeler zamanımıza kadar gelerek, Baltacı’nın haksız yere lekelenmesine sebep olmuştur.

Bunun üzerine 20 ekim 1711’de azledilen Baltacı, Limni’ye sürüldü. Bir yıl kadar sonra hastalanarak orada öldü, Şeyh Mehmet Mısrî mezarlığına gömüldü.
Devamı

Muharrem Ertaş

Muharrem-ertasMuharrem Ertaş, (d. 1913, Kırşehir - ö. 3 Aralık 1984, Kırşehir), Türk saz ve söz ustası. Abdallık geleneğinin ve Bozlak türünün en önemli isimlerinden.

Ailesi Abdallar diyarı Aksaray Ala Kilise'den gelip, Kırşehir ili Çiçekdağı ilçesinin Yağmurlubüyükoba köyüne yerleşmiş, Muharrem Ertaş bu köyde doğmuştur. İlk saz hocaları dayıları Bulduk Usta ve Yusuf Usta'dır. Babasının adı Zurnacı Kara Ahmet'tir.

Henüz küçük bir çocukken köylerde sünnet ve düğün törenlerinde, bayramlarda saz çalarak dolaşmaya başladı. Orta Anadolu geleneksel halk müziğinden geniş bir repertuvarı vardı.

Bozlakların yanı sıra halay türünün de örneklerini çalıp söyledi; Karacaoğlan, Şeyh Galip, Pir Sultan Abdal,Dadaloğlu'nun deyişlerini seslendirdi. Bazen de usandım şu yalan dünyadan Aydos çığırmasında olduğu gibi dinsel içerikli türkülerde söylemiştir.

Ses genişliği, rengi ve tınısının yanı sıra, gırtlak nağmeleri, çarpma, titretme ve trilleri, kendine has ses kullanma teknikleri ve bütün bunların yanı sıra kullandığı yiğitçe eda ile Muharrem Ertaş, gelmiş geçmiş en büyük bozlak okuyucusu olarak kabul edilir. Muharrem Ertaş'ın sesi Japonya'da incelemeye alınmış ve hatasız bir ses olduğu ve böyle bir sesin dünya'da olmadığı ortaya çıkarılmıştır.

Oğlu Neşet Ertaş, babasından aldığı eğitimle son yüzyılın en büyük ozanlarından biri olmuş ve Türk halk müziğinde bir ekol olarak kabul edilmiştir. Neşet Ertaş ise babası hakkında yaptığı her söyleşide ''Muharrem usta'' diye hitapta bulunur.

Muharrem Ertaş'ın mezar taşında şu sözler yer alır: İşte geldim, işte gittim. Güz çiçeği gibi bittim. Yalan dünyada ne iş tuttum. Ömrüceğim geçti, gitti.

Albümleri












  • Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri

  • Ela Gözlerini Sevdiğim Dilber

  • Gönül Ne Gezersin

  • Ağ Ellerin Sala Sala Gelen Yar

  • Mezar Arasında

  • Yağmur Yağdı Yine Bulandı Hava

  • Giderim Giderim

  • Kova Kova İndirdiler Yazıya

  • Ağ Odana Kara Taban Yatırdım

  • Bana Gül Diyorlar




  • Eğil Dağlar

  • Şu Yalan Dünyadan Usandım

  • Aldı Dert Beni

  • Biter Kırşehir'in Gülleri

  • Başımda Altın Tacım

  • Yeni Geldim Dinek Dağı

  • Deniz Dalgasız Olmaz

  • Kırat Bozlağı

  • Kısmet Kalktı




  • Şu Dağlar Ulu Dağlar

  • Tor Şahin Misali

  • Bülbül

  • Aşağıdan Kalktı

  • Yâ Rab Kime Yalvarayım

  • Bâd-ı Sabâ

  • Karanfil Suyu Neyler

  • Neyleyim Yalan Dünya

  • Evlerinin Önü Marul


Devamı

Neşet Ertaş

Neset-ErtasNeşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde dünyaya gelen, abdal müziğinin son temsilcisi, Aşık ve Türk Ozanı. Bozkırın Tezenesi ünvanıyla Türk Halk müziğinin en büyük isimlerindendir. Bozlak formunun en büyük ustasıdır.

Babası da kendisi gibi Ozan Muharrem Ertaş’tır, annesi Döne hanım vefat ettikten sonra annesinin köyü Yozgat’ın Kırıksoku köyüne yerleşmiş ve çocukluğunu köyünde geçirmiştir.

Babası Muharrem Ertaş’tan feyz alıp, babasının yolunu takip eden sanatçımız, okula başlamadan önce keman ve daha sonra bağlama nihayet bağlama çalmayı öğrendi ve babası ile birlikte sazını eline alıp, düğün ve toplantılarda saz çalıp türküler söyleme devam etti.

Feyz alıp, örnek aldığı tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyleyen sanatçı ilk plağını, 1950’li yıllarda babasına ait olan “Neden garip garip ötersin bülbül” adlı türkü ile çıkaran ozanımız, bu plağının halk tarafından büyük teveccüh görmesi ile kendi eserlerini yazmaya ve icra edip plaklar çıkarmaya başladı.

1960’lı yıllardan sonra adı bağlama ile özdeşleşen sanatçı, ilerleyen yıllarda Ankara’ya yerleşen sanatçımız, burada yaşadığı sağlık sorunlarından sonra Almanya’daki kardeşinin daveti üzerine oraya yerleşir. Bir yandan orada tedavi olurken, diğer yandan da türküleri yazmaya ve bestelemeye devam etmiş ve 2000’li yıllarda memlekete kesin dönüş yapıp Türkiye’de konserler veremeye devam etmiştir.

Kendisine dokuzuncu cumhurbaşkanı tarafından verilmek istenen, devlet sanatçısı ünvanını şu sözlerle elinin tersiyle itmiştir;

“Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım”

Unesco’nun yaşayan insan hazineleri kapsamında teveccüh gösterdiği sanatçılar arasına girmiştir. 25 Eylül 2012 Salı günü tedavi gördüğü İzmir’de vefat etmiştir.

Kendisi, eserleri ile birlikte halkın gönlünde ölümsüzleşmiştir. Kendisine Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun çok büyük bir üstadı ebediyete uğurladık. Neredeyse "gönül" sözcüğünün geçmediği bir tek türküsü olmayan büyük ustayı her daim rahmetle yad edeceğiz.

[gallery columns="4" ids="1396,1397,1398,1399"]

Neşet Ertaş’ın kendi kaleminden hayatı

Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama muharrem, anama döne
Dediysen atayı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi ibikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam döne ibikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın kırıksoku köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) veysel usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulmazsan öldün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Bunu da içeriye alın dediler

Neşet Ertaş Türküleri Eserleri

  • Açma Zülüflerin Yellere Karşı

  • Ağla Sazım Ağlanacak Zamandır

  • Ah Yalan Dünya

  • Ahirim Sensin

  • Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber

  • Al Yanak Allanıyor

  • Aman Dünya Ne Dar İmiş

  • Anladım Evelden Böyledir Takdir

  • Aşk Ataşı Düştü Garip Gönlüme

  • Aşkın Beni Del'eyledi

  • Aslanım Eller 1

  • Ay Dost Deyince Yeri Göğü İnleten

  • Ayva Turunç Narım Var

  • Az Mı Çektim

  • Bağışla Sevdiğim Hakkı Seversen

  • Baharı Görmedim

  • Bahçada Gül Ağacı

  • Bahçadan Aşıyor Ayvanın Dalı

  • Başım Alıp Çıksam Bir Yüce Dağa

  • Ben Miyim Dünyada Bir Bahtı Kara

  • Bir Anadan Bu Dünyaya Gelince

  • Bir Güzel Gördüm

  • Böyle Olur Mu

  • Bütün Ahbaplar Ansın Adını

  • Canana Doyulur Mu

  • Ceylan (Sensin Bu Dağların Meralı)

  • Çiçekdağı Derler (Oyun Havası) 1

  • Çiçekdağı Derler (Oyun Havası) 2

  • Çiçekler İçinde Menevşe Baştır 2

  • Dağlar Başı Karlı Olur

  • Dağlar Dağladı Beni

  • Deli Boran (Bozlak)

  • Dinek Dağı 2

  • Dinle Sana Bir Sözüm Var

  • Dünya (Yürü Durma Yürü)

  • Evvelim Sen Oldun

  • Garibin Dünyada Yüzü Gülemez

  • Gel Sevelim

  • Gel Yanıma

  • Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor 1

  • Gönül Dağı

  • Gönül Yari Bulmayınca

  • Gülüşün Gülden Güzel

  • Güzele Bakması Sevaptır

  • Halime Gız Çay Aşağı Gidiyor

  • Halimenin Aşıkları

  • Hapishanelere Attım Postumu

  • Hapishanelere Güneş Doğmuyor

  • Hata Benim Günah Benim

  • Hele Bakın Şu Feleğin İşine

  • İki Büyük Nimetim Var

  • İnsan (Gözleri Kör Değil)

  • Kahveyi Kavuranlar

  • Kale Kaleye Bakar (Sürmeli)

  • Kalkın Semaha Dönelim

  • Kar Mı Yağmış Yüce Dağlar Başına

  • Kar Yağar Kar Üstüne

  • Karanfil Ekeceğim

  • Karga Olan Gül Kıymeti Bilemez

  • Karlı Dağlar Geçit Vermez

  • Kaşların Karasına

  • Kendim Ettim Kendim Buldum

  • Kesik Çayır Biçilir Mi

  • Kibar Kızın Saçları Sallanıyor

  • Kına Mı Yaktın Eline (Emine)

  • Kızılırmak Can İncitme

  • Köprüden Geçti Gelin

  • Kova Kova İndirdiler Yazıya 1

  • Kurusa Fidanım Güllerim Solsa

  • Küstürdüm Gönülü Güldüremedim

  • Mevlana (Yok Değilsin)

  • Mutlu Olsun

  • Nar Tanesi (Sevda Olmasaydı)

  • Naz Eyleme (Gurban Olduğum)

  • Ne Dersin (Gönül Arzediyor) 1

  • Ne Güzel Yaratmış

  • Ne Olur Sevdiğim (Gel)

  • Ne Söyleyeyim

  • Ne Yaşamış Ne Yaşar

  • Nedir Bu Başımda Bu Sevda

  • Nerde Ne Arıyon

  • Neredesin Sen

  • Neyledin Dünya (Aydos)

  • Niye Çattın Kaşlarını

  • N'olur Gelin N'olur

  • O Sen Misin O Sen Misin

  • O Şirin Sözlerine

  • Şad Olup Gülmedim Eller İçinde

  • Sanki Sam Yelisin (Belalı Kader)

  • Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını 2

  • Sevda Gitmiyor (Leyla Leyla)

  • Sevdayı Çekip De Gönülü Bilen

  • Sevdiğim (Bir Nazar Eyledim)

  • Sevgi Mengisi

  • Sevgidir Sevgi

  • Şirin Kırşehir

  • Şu Fani Dünyaya Geldim Gidiyom

  • Su Gelir Millendirir

  • Suda Balık Oynuyor

  • Taramış Zülfünü

  • Tatlı Dile Güler Yüze (Doyulur Mu)

  • Vay Vay Dünya

  • Yanarım Senin Aşkına

  • Yandı Bağrım

  • Yanıyorum Yanıyorum

  • Yardan Ayrı Düşeli

  • Yare Gidem

  • Yazımı Kışa Çevirdin (Leyla) 1

  • Yine Bir Hal Oldu

  • Yine Haber Gelmiş

  • Yolcu (Bir Anadan)

  • Yörü Bre Yalan Dünya

  • Zamana Uymasını Bil

  • Zorumuş Meğer

  • Zülüf Dökülmüş Yüze

Devamı

Popüler

Etiketler

Yaşam Öyküsü Fatih Sultan Mehmet 1 mahmud donemi 1.ibrahim kimdir 1.ibrahim kısaca hayatı 3. mehmet kim 3. murat kısaca hayatı 3.mehmed kısaca hayatı 3.mehmet kimdir 3.murat babası kim 3.murat kimdir 3.murat kimin oğlu 3.osman hakkında kısa bilgi 4 murat nasıl öldü 4. murat kardeşlerini öldürdü mü 4. murat'tan sonraki padişah kimdir Abdullah Gül Ali Yıldırım Koç Alparslan Türkeş Arda Turan Aslı Bekiro Aslı Bekiroğlu Aytaç Yörükaslan Ayten Gökçer Ayşegül Aldinç Ayşen Birgör Ayşen Gruda Aziz Kocaoğlu Aziz Koluman Aziza Mustafa Zadeh Azize Sibel Gönül Azra Akın Barış Manço Burak Özçivit CMYLMZ Caroline Giraud Koç Cem Karaca Cem Yılmaz Cemil Çiçek Devlet Bahçeli Domates güzeli Engin Altan Düzyatan Fahriye Evcen Hatice Tuba Büyüküstün Hayrünnisa Gül Hülya Avşar Kemal Kılıçdaroğlu Kıvanç Tatlıtuğ Mustafa Vehbi Koç Nevbahar Demirağ Koç Nusret Arsel RTE Rahmi Mustafa Koç Recep Tayyip Erdoğan Sadberk Hanım Sadberk Koç Salih Bademci Kimdir Semahat Arsel Semahat Koç Senem Kuyucuoğlu Sevgi Gönül Sevgi Gönül Koç Sinan Şamil Sam Sultan Birinci Mustafa Han hayatı Sultan Birinci Mustafa Han kimdir Sultan Birinci Mustafa Han kısaca hayatı Sultan İkinci Selim Han hayatı Sultan İkinci Selim Han kimdir Sultan İkinci Selim Han kısaca hayatı Suna Koç Suna Kıraç Vehbi Koç Yağmur Adam kimdir afet inan eserleri afet inan hayatı afet inan kimdir afet inan kitapları afet inan kısaca hayatı ahmet hamdi tanpınar edebi kişiliği ahmet hamdi tanpınar hayatı ahmet hamdi tanpınar kısaca hayatı ahmet hamdi tanpınar sözleri ahmet hamdi tanpınar şiirleri aziz nesin aziz yıldırım azra erhat baltacı mehmet paşa ekşi baltacı mehmet paşa katerina baltacı mehmet paşa katerina aşkı baltacı mehmet paşa köyü baltacı mehmet paşa nasıl öldü baltacı mehmet paşa nereli baltacı mehmet paşa prut savaşı baltacı mehmet paşa ve katerina olayı behlül binali yıldırım birinci murad dönemi ceyda ateş biyografi ceyda ateş boy kilo ceyda ateş kaç kilo ceyda ateş kimdir deli ibrahim deli ibrahim donemi deli ibrahim padişah deli ibrahim'in annesi fatih sultan mehmedin babasi fatih sultan mehmet doğum ve ölüm tarihi fatih sultan mehmet han kimdir fatih sultan mehmet kaç yaşında tahta geçti fatih sultan mehmet kaç yaşında tahta çıktı fatih sultan mehmet kısaca hayatı vikipedi fatih sultan mehmet'in kardesi fethullah gülen gerçeği fethullah gülen kimdir fethullah gülen nereli fethullah gülen öldü mü genç osman kimdir genç osman nasıl öldü halide edib adıvar edebi kişiliği halide edib adıvar eserleri halide edib adıvar hayatı hulusi akar ii bayezid döneminde denizcilik alanında yapılan faaliyetler ii bayezid kimdir ii bayezid nasıl öldü kanuni sultan süleyman doğum tarihi kanuni sultan süleyman dönemi kanuni sultan süleyman hangi savaşta öldü kanuni wikipedia koç holding lidya muge akdag mehmet akif ersoy eserleri mehmet akif ersoy hayatı mehmet akif ersoy kimdir mehmet akif ersoy kısaca hayatı mehmet akif ersoy oyunları mehmet akif ersoy sözleri mehmet akif ersoy şiirleri murat hüdavendigar nasıl öldü müge anlı kimdir orhan gazi dönemi orhan gazi kimdir orhan gazi kısaca hayatı padişah 3. murat kimin oğlu padişah orhan gazi hayatı reynmen reynmen hakkında reynmen kaç yaşıda reynmen kimdir reynmen nereli rüzgar erkoçlar eski hali rüzgar erkoçlar son hali sabri ülker cenaze sabri ülker hayatı sabri ülker kimdir sabri ülker yahudimi sabri ülker öldü somuncu baba efsanesi somuncu baba hayatı somuncu baba kimdir somuncu baba türbesi somuncu baba türbesi nerede sultan 1 murad kimdir sultan 1 murad vikipedi sultan 3 osman sultan 3.mehmet kimin oğludur sultan 3.murat kimin oğludur sultan 4 murad han sultan ahmed han kimdir sultan ahmed han kimin oğlu sultan ahmed han ölümü sultan ahmet han sultan ahmet han nasıl öldü sultan deli ibrahim hayati sultan ibrahim deli miydi sultan ikinci bayezid sultan ikinci murad dönemi sultan ikinci murad hayatı sultan ikinci murad kısaca hayatı sultan ikinci murad wiki sultan iv murad han sultan mahmud badaruddin 1 sultan orhan gazi hayatı sultan suleyman kimdir sultan süleyman han hazretleri hayatı sultan süleyman han kimdir sultan süleyman nerede yaşadı sultan çelebi mehmet sultan çelebi mehmet hayatı sultan çelebi mehmet kimdir sultan çelebi mehmet kısa hayatı sultan çelebi mehmet kısaca hayatı sultan üçüncü mehmed kısaca hayatı sultan üçüncü murad hayatı sultan üçüncü murad kimdir sultan üçüncü osman vikipedi yavuz sultan selim han dönemi neler oldu yavuz sultan selim han kimdir yavuz sultan selim han kısaca hayatı yavuz sultan selim han neler yaptı yavuz sultan selim han yaşamı zeynep alkan annesi zeynep alkan doğum tarihi zeynep alkan kaç yaşında zeynep alkan vikipedi zeynep alkan yaşı Ömer Mehmet Koç Özcan Deniz Ümit Karaal Kimdir üçüncü mehmet kimin oğlu üçüncü mehmet'in tahta çıkışı üçüncü osman hayatı Şehzade Mustafa kimdir

Blog Arşivi

Blogger tarafından desteklenmektedir.